11. Sınıf Dil ve Anlatım sayfa 87-88-89-90-91-92-93-94-95-96 cevapları

Posted on
  • 21 Aralık 2012 Cuma
  • by
  • çalışma kitabı cevapları
  • in
  • Etiketler:

  • 11. Sınıf Dil ve Anlatım sayfa 87-88-89-90-91-92-93-94-95-96 cevapları
    OTORAY YOLCULUĞU NİĞDE – KAYSERİ
    Niğde’ye yaklaşıyorduk.
    Yanımda oturan bir Niğdeli şehrin eteğini saran ağaç kümeleri arasında pek iyi seçemediğim bir noktayı işaret etti. — Faruk Nafizin hanı, dedi.
    Büyük şairin han sahibi olduğu günleri de inşallah görürüz. Fakat yol arkadaşımın bana gösterdiği bina sadece Faruk Nafizin unutulmaz Han Duvarları şiirinde tasvir ettiği han idi.
    Kıyafetinden anlaşıldığına göre Niğdeli arkadaş bir esnaf yahut işçi idi. Böyle olmakla beraber Han Duvarları’nı ve Faruk Nafiz’i biliyordu. Daha garibi trende ilk gördüğü bir yabancının bu şiiri, şiirde tasvir edilen hanı ve Faruk Nafiz’i tanımamasını kabul etmiyor, ateş ve su nev’inden herkesçe malûm şeylerden bahseder gibi iki kelime ile bana maksadını anlattığına inanıyordu.
    Güzel şiirin kudreti! iyi yazılmış bir manzum hikâye koskoca bir hanı, koynundaki tapu senedine rağmen asıl sahibinin elinden alıyor, Faruk Nafiz’e malediyordu.
    Maamafih arkamızda ayakta duran ve bizi dinleyen uzun boylu bir sakallının “yok yahu.. O han falanındır” diye öteki mal sahibinin hakkını da ziyadan kurtardığını itirafa mecburum.
    Niğde ile Kayseri arasındaki yolu, Faruk Nafiz’in istiklâl muharebesi senelerinde kona göçe üç günde aştığı o uzun mesafeyi, ben bugün otoray denen yeni icat bir âlet içinde, âdeta uçarak geçiyorum.
    Akşamın beş buçuğunda daha Niğde istasyonunda kahve içiyordum. Sokak fenerleri yanarken Kayseri’de olacağım.
    Bisikletin ilk icadı zamanlarında ona verilen Şeytan Arabası ismini bu otoraya saklamak lazımmış! Otoray görünüşte yirmi otuz kişilik büyücek bir otobüs. Fakat ikisi arasında âdeta nalınlı adam ile patenli adam farkı var. Otobüsün mütemadiyen taşla, toprakla boğuşmasına mukabil Otoray, cilâlı çelik raylar üstünde yağ gibi kayıyor.
    Ulukışla ile Kayseri arasında günde iki sefer yapan bu arabaların, birinci ve ikinci sınıf yolcuları için, şoförün arkasında dört maroken koltu­ğu, cemekânlı bir kapı ile buradan ayrılan geri tarafında da demokratlara mahsus, yirmi otuz kişilik kanapesi var.
    Bazı şakacı yolcular lüks kısma Lortlar kamarası, ötekine Avam kamarası adını takmışlar.
    Bu Otoray, yolları âdeta çocuk oyuncağına çevirmiş. Meselâ Kayserililer bizim Ada vapurları biletinden daha ucuz bir para ile günübirli­ğine Bor bahçelerinde eğlenmeye gidiyorlar.
    Şoför, daha doğrusu makinistin bana anlattığına göre Adana ve Kayseri ‘de oturan iki akraba, meselâ bir ana kız pazar sabahları bulunduk­ları yerden hareket ediyor, öğleyin Ulukışla’da birleşiyorlar; akşama doğru yine evlerine dönüyorlarmış.
    Bu seyahat, artık yolculuktan usandığım bir zamana rastlamış olmak­la beraber beni atlı karıncaya binmiş bir bayram çocuğu gibi eğlendiriyor­du. Otoray, son derece munis bir dekor arasından akıp giderken kâh makinistin omuz başından önümüzdeki yola, kâh arkaya geçerek akşam ışıkları ile sararıp kızaran ovalara bakıyordum.
    Yeni bir icat yalnız manzaraları ve hayatı değiştirmekle kalmıyor; duygularımıza, dünyayı görüş tarzımıza da tesir ediyor.
    Yolculukta akşam, insanının gayri ihtiyarî garipsediği, kendini karan­lık düşüncelere bıraktığı saattir. Halkın akşam garipliği terkibile anlattığı bu duyguda kendimizi uçsuz bucaksız mesafeler arasında kaybolmuş hisset­memizin, arkada bıraktığımız uzağı bir daha görmek şüphesinin, öndeki uzağa yetişememek korkusunun elbette bir payı vardır. Mesafelere hâkim olmak emniyeti işte bu şüphe ve korku mefhumunu kaldırıyor, insana bu geniş ovalarda kendi mahallesinde, evinin bahçesinde dolaşmak hissini veri­yor.
    Faruk Nafiz :
    “Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar”
    diye anlattığı bu yolu, vaktiyle bir yaylının şiltesine uzanarak, “kendi­ni tekerleğin sesine kaptırarak” geçmiş olmasaydı da benim bindiğim otoray içinde tayyarede gibi geçseydi bu acı gurbet şiirini bilmem yazabilir miydi?
    Reşat Nuri Güntekin
    (Anadolu Notları’ndan)


    Evliya Çelebi Darüşşifayı Anlatıyor


    1682 yılında Edirne’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, külliyeden; “Orada bir Darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez, kalemler ile yazılmaz “ diye bahseder. Ünlü seyyah, ayrıca külliye için şu ilginç tanımlamaları kullanmıştır:
    “Adı geçen bağın ortasında, göğe baş uzatmış bir yüksek kubbedir ki güya aydınlık hamam camekanı gibi tepesi açıktır. Bu açık yerde altı adet ince mermer sütunlar üzerinde Kiyanıyan tacı gibi bir kubbecik vardır. San’atkar iş üstadı, bu küçük kubbenin ta tepesine halis altın ile yaldızlanmış bir çeşit demir mil üzerine bir bayrak yapmış, ne taraftan rüzgar eserse, o bayrak o tarafa döner. Garip görünüşlüdür. Ama aşağı büyük kubbe sekiz köşelidir. Bu kemerli kubbe içinde dahi sekiz kemer vardır. Her kemerin altında bir kış odası vardır. Bu odaların her birinde ikişer pencere vardır. Bir penceresi odanın dışında olan gülistanlı ağaçlığa bakar, diğeri de bu büyük kubbenin ortasındaki büyük havuz ve şadırvana bakar. Bu sekiz adet kış odalarının önünde , yine büyük kubbe içinde sekiz adet yazlık odalar vardır.
    Üç tarafı kafesli mermerler ile yapılmış bu büyük kubbe altındaki büyük havuzun çevresindeki sel sebillerden berrak su çağlayıp havuza girince , fıskiyelerden berrak su, kemerli kubbenin göbeğinde nihayet bulur.
    Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur.
    Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne’nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altun ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar… Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar.
    Bahar mevsiminde çiçek kısmından sim ve zerrin, deveboynu, müşkü rumi, yasemin, gülnesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lale, sümbül gibi çiçekler hastalara verilip güzel kokuları ile hastalar iyileştirilirler. Fakat delilere bu çiçekleri verince kimini yerler, kimini ayakları altında çiğnerler. Bazıları dahi meyveli ağaçları seyredip, ah daha hel hope pe pohe pelo deyip, çimenlik temaşası ederler…”
    diğer gezi yazısı örnekleri için tıklayınız…


    örnek gezi yazısı:
    ROMA’DA
    Bu, Roma’ya üçüncü gelişimdir. Ama Roma,orada doğup orada büyüyenler için bile bitmez.Her heykel, her tablo, her anıt, size her görünüşünde  güzelliğin yeni bir sırrını açacaktır.Roma’da heykel vatandaş olmuştur. 0, müzede değil, bizim gibi sokaklarda dolaşıyor,meydanlarda geziniyor, parklarda dinleniyor!
    Sabahleyin ağzından sular dökülen aslanları seyrederek Doney’e gittim. Burası, büyük otellerin, şık mağazaların ve camlarından hare hare sular akan çiçeklerin sıralandığı büyük bir cadde üstünde, Via Veneto’da bir kahvedir ama Mehmet Akif’in “Mahalle Kahvesi’ değil, bir temizlik ve zarâfet sergisi…
    Kaldırım üstündeki masalardan birine oturdum. Garson, ısmarladığım portakal suyunu getirdi. içinde dört köşe, pırıl pırıl bir buz parçası,yanında, ipek kâğıtlı keselere el değmeden doldurulmuş şeker…
    Bardağı yudum yudum emerek caddeyi seyrediyorum: iskarpinler geçiyor… Siyah iskarpinler, beyaz iskarpinler… Bağlısı var, düzü var, fiyonklusu var. Ama iki şey yok: Boyasızı bir,çarpık ökçelisi iki.
    Gözlerimi yavaş yavaş yukarı kaldırıyorum:Her kadın başı güzel taranmış ve her erkek çehresi jiletten yeni çıkmış. Roma sokaklarında dağınık kafa, kepekli saç ve tıraşsız surat göremezsiniz.Via Veneto yolcuları arasında bir şey daha yok: Hasta ve sarsak adam. Değil koltuk  değnekleriyle asfaltı karıştıran topala, değil bastonuyla kaldırımları dürtükleyen köre, öksüren insana bile rastlayamazsınız. Avrupalı , öksürdü mü:
    — Hastalandım, deyip yatağa giriyor.
    Yusuf Ziya ORTAÇ
    Göz Ucu ile Avrupa
    İLK TÜRK GEZGİNİ EVLİYA ÇELEBİ
    Evliya Çelebi D.T (1611, İstanbul – Ö.T(1683), Mısır Türk gezgin ve yazar. Asıl adı Mehmet’tir.
    Evliya Çelebi, 25 Mart 1611′de İstanbul’un Unkapanı semtinde doğdu. Babası, saray kuyumcubaşısı olan Mehmet Zılli Efendi’dir. Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul’a yerleşmiştir.
    Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun’a devam etti.
    Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur’an-ı Kerim, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kur’an-ı Kerim’i ezberleyerek hafız oldu.
    Evliya Çelebi, öğrenimini bitirdikten sonra sarayda görev aldı. Yaptığı işlerle padişah ve devlet ileri gelenlerinin beğenisini kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.
    Evliya Çelebi’nin düşünceleri ise çok farklıydı. Daha küçük yaşlarından itibaren içinde müthiş gezi arzusu vardı. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyordu. Bu yüzden sarayda fazla kalamadı. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı.
    İlk gezisini, İstanbul ve çevresine yaptı. Daha sonra İstanbul dışına çıktı. Artık, gezileri birbirini izliyordu. Tam elli yıl boyunca durmadan gezdi. Gezdiği yerler arasında o zamanki Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan hemen hemen bütün yerler vardı.
    Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok ilginç yerler gördü. Yeni insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Savaşlara katıldı.
    Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu. 1683 yılından sonra vefat etti.
    Evliya Çelebi’nin bugün bile önemini taşıyan Seyahatnamesi işte bu gezilerin ürünüdür.
    SEYAHATNAME:
    Seyahatname Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılmış olan çok ünlü bir gezi kitabıdır. 10 ciltten oluşur.
    Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır.
    Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi’nin on ciltlik Seyahatnâme’si, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. Eser bu yönden Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir.


    SAYFA 87:
    GEZİ YAZISI:
    HAZIRLIK:
    “Çok yaşayandan sorma, çok gezenden sor” atasözü  gezen  insanın farklı kültürleri , farklı coğrafyaları görüp, faklı insanlarla tanışarak bilgisini, görgüsünü kültürünü arttırdığı, bu şekilde gezilerin insanın ufkunu açtığını anlatır.
    Gezi yazıları, gezilen yerler hakkında izlenim ve bilgilerin(coğrafi,tarihi özellikler,kültür ve tabiat zenginlikleri, gelenek görenekler…)  diğer insanlara aktarmak için yazılabilir.
    SAYFA 90:
    1.ETKİNLİK:
    Okuduğumuz gezi yazısıyla diğer gezi yazıları içerik ve bakış açısı olarak birbirinden farklıdır.Her yazar farklı bir yerle ilgili anlatmaya değer ilginç yönlerini kendi düşüncelerini ve yorumlarını da ekleyerek kendi bakış açısıyla ifade etmişlerdir.
    Gezi yazılarının ortak yönleri:
    Gezilip görülen yerlerle ilgili bilgi ve gözlemler anlatılmıştır.
    Gezilip görülen yerlerin tarihi, sosyal,ekonomik, kültürel yaşantısı yansıtılmıştır.
    Dil açık,sadedir.
    Genelde göndergesel işlev kullanılmıştır.
    Öyküleyici, betimleyici, açıklayıcı, öğretici anlatım türleri kullanılmıştır.
    Yazarlar kendi yorumlarını da katmışlardır.
    Farklı yönleri:
    Her yazar farklı bir yeri kendi bakış açısı bilgi ve gözlemlerine göre anlatmıştır.
    2.ETKİNLİK:
    “Beserabya Köyleri” adlı gezi yazısından…
    Komrad’ın Beserabya’da (bugünkü Moldova) Gagavuz Türklerinin yaşadığı tek kasaba olduğunu
    Köydeki yel değirmenlerinin bulunduğunu
    Gagavuzların toplu halde yaşadığı ve birbirlerine çok bağlı olduğunu
    Komrat’ın 14bin nüfuslu olduğunu
    İnsanların yalnız çiftçilikle geçindiği
    Gagavuzların kültürlerine son derece bağlı olduklarını
    Ana yurttan çok önceleri koptukları halde Türklüklerini kaybetmediklerini… öğrendik.
    Bu bilgiler daha önce hiç bilmediğimiz Beserabya köyleri hakkında az da olsa bilgi edinmemizi sağladı.
    Yazar, gezdiği bu yörenin bütün özelliklerine yer vermemiştir.Çünkü gezi yazılarında görülen her şey değil sadece yazarın dikkatini çeken kültür ve doğa zenginlikleri, tarihi ve sosyal özellikler ve yaşama biçimi hakkında bilgi verilir.
    3.ETKİNLİK:
    ÖRNEK METİN…
    “Yamacındaki yemyeşil çam ağaçlarının aksinin vurduğu pırıl pırıl bir göl…Zümrüt teninin içinde bir cennet bahçesi saklayan enfes bir doğa harikası burası.Ciğerlere doldurulan bu tertemiz havada çamlara özgü o mis koku nefeslere karışıyor.Bir, kuş sesi eksik fonda.O mis kokuyu içime çekerken gözlerimi kapatıp ormanın derinliğinde kaybolmuş kuş seslerini duymaya çalışıyorum.Gözlerim kapalı, ne kadar kalıyorum böyle bilmiyorum; ama tam da kuşlar şakımaya başlıyor ki hayalimde birden…….” (devam edebilirsiniz:))))

    SAYFA 91:
    Herkesin duyuş ve düşünüşü, bakış açısı birbirinden farklı olacağı için yazılanlar arasında farklılıklar olacaktır.
    4.ETKİNLİK:


    Metindeki anlatım türleri ve örnekleri:
    Öyküleyici anlatım:"Komrat Lisesi'ni bitirmiş bir genç kız gördüm,Türkçe konuşmakta güçlük çekiyordu."
    Betimleyici Anlatım:"Alabildiğine düz ve geniş bahçeler, bahçeler içinde beyaz boyalı muntazam, kiremitli, çoğu tek katlı evler..."
    Açıklayıcı Anlatım:"Halkın büyük çoğunluğu Gagavuz olan on dört bin nüfuslu Komrat yalnız çiftçilikle geçinen bir kasabadır."
    Söyleşmeye Bağlı Anlatım:
    -Sen nesin?
    -Gagavuz
    -Gagavuz ne demek, Bulgar mısın?
    -Yok, Bulgar değilim..."
    -Peki, ya nesin?
    -Türk

    Metnin
    yazılış amacı gezilip görülen Beserabya Köyleri hakkında izlenimlerin, gözlemlerin canlı ve etkili bir şekilde aktarılması olduğu için metinde bu anlatım türleri kullanılmıştır.
    5.ETKİNLİK:

    Metindeki
    paragraflar metnin bütünlüğü bozmayacak şekilde birbirine bağlanmıştır.Paragrafların yapı unsurları olan cümleler birbirlerine bağlanmış, başka konulara atıfta bulunularak paragraflar arasında geçişler sağlanmıştır.Metindeki diğer paragraflar da Beserabya Köyleri hakkında okuyucuya bilgi vermek amacı etrafında yapı unsurlarıyla oluşturulmuş ve bu amaçla bütünsel bir biçimde birbirine bağlanmıştır.
    6.ETKİNLİK:
    Metnin
    yapı unsurları metnin iletisini vermek amacıyla düşünsel bir bütünlük içinde bir araya getirilmiştir.Yapı unsurları metnin iletisini vermede ve somutlaştırmayı sağlamada birer araçtır.
    7.ETKİNLİK: Duygularınızı belirtiniz.
    SAYFA 92:
    8.ETKİNLİK:

    Tarihi, coğrafi özellikleri
    Sosyal, ekonomik, kültürel yaşantısı
    Ahlak, gelenek ve görenekler gibi bilgiler yer almıştır.
    Bu bilgilerden yola çıkılarak gezi yazıları sosyoloji, tarih, coğrafya gibi bilim dallarına yarar sağlar.
    9.ETKİNLİK:

    Okuduğumuz gezi yazıları açık, duru, akıcı ve yalındır.
    Bu anlatım özellikleri gezi yazıları için önemlidir.Çünkü amaç, okuyucuya bilgi vermektir.
    10.ETKİNLİK:
    Anlatım bozukluğu olan cümlelerin düzeltilmiş hali:
    "Yabancı bir dille lise tahsili görmüş, kafasındaki kavramlar (artmış) ve dünyayı görüş seviyesi yükselmiş bir insan..." (fiilimsi eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu)
    "Yalnız Hristiyan değil hatta müslüman birçok Türk kitlesinin ...(tamlama yanlışlığı)
    11.ETKİNLİK:
    1.cümlede:
    ilerde: ses düşmesi
    köyü-n-ü: ses türemesi ( Türkçe'de iki ünlü harf yan yana gelmediği için "n" kaynaştırma harfi gelmiş)
    savaşçı : benzeşme
    ses daralması yok...
    2.cümlede:
    ses düşmesi yok
    ses türemesi: hak-k-ım-da
    ("hak" sözcüğüne lütfen dikkat ediniz.Yardımcı eylem( et-) aldığında ses türemesi olmaz; ama "-ı,-a" gibi ünlü ekler aldığında ses türemesi olur.
    ses benzeşmesi yok
    gizlemiyorum: ses daralması ( "yor" eki kendinden önceki geniş ünlüyü (a-e) daraltır.

    SAYFA 93:
    12.ETKİNLİK:
    Metinde dil ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanılmıştır.
    13.ETKİNLİK:
    GEZİ YAZISI-ANI KARŞILAŞTIRMASI:
    BENZER YÖNLER:
    İki türde de açık, sade, anlaşılır, içten bir dil kullanılır.
    İki türde de dil göndergesel işlevde kullanılır.
    Her iki türde de açıklayıcı, betimleyici, öyküleyici anlatım türleri kullanılır.
    Her iki tür de başka bilim dallarına kaynaklık edebilir.
    FARKLI YÖNLERİ:
    Anılarda amaç yazarın yaşamından ilgi çekici olayları anlatmakken gezi yazıları gezilip görülen yerler hakkında okuyucuya bilgi vermek için yazılır.
    Gezi yazılarında gözlem önemli bir yer tutar, anılarda ise yazarın kendi yaşamına dair izlenimleri vardır.
    Anılarda çevreye ait bilgiler gezi yazısı kadar ayrıntılı değildir.
    ANLAMA-YORUMLAMA
    14.ETKİNLİK:
    Yazara göre ana dilinin  zenginliklerinden habersiz olan ve kendi milletiyle bağlarını koparmış insanlar ancak konuştuğu dilin dar çerçevesinde düşüncelerini anlatmak zorunda olur.Böyle bir insan dili daha zengin ve kalabalık yabancı topluluklar arasında kaldığında da kendi ana dilini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
    Yazar bu görüşünde son derece haklı, çünkü dilini kaybeden milletler yok olmaya mahkumdur.
    Gezi yazısında işlenen konuyu yazar kendi kişisel gözlemlerine, izlenimlerine ve bakış açısına göre öznel bir şekilde anlatır.
    15.ETKİNLİK:
    Evliya Çelebi son derece dikkatli bir seyyahtır. O, gezdi­ği yerlerin tarihini, coğrafyasını, iklim ve tabiatını, sanat eser­lerini, insanlarını, insanlarının giyiniş, yaşayış, dil ve dinleri­ni, silahlarını, âdetlerini, tanınmış hususiyetlerini, yerleşme şekillerini, kısaca şahsi ve günlük hayattan, cemaat hayatına, manevi hayata kadar bütün unsurları eserine almıştır. Bu du­rum Seyahatname’nin dünyada eşine rastlanmayan bir zenginlikle önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır. Düşünceye ve daha çok göze hitap eden güçlü tasvirler, sıcak bir mizah, mü­balağa ve secilerle süslü üslubu onu farklı kılan unsurlardır.
    ESERİ 10 CİLTTİR SIRALAMASI ŞÖYLEDİR
    Seyahatine dair bıraktığı 10 ciltlik Seyahatname’nin konuları şu şekildedir.
    I. Cilt: İstanbul ve civarı Eserin birinci cildinde İstanbul’un târihi, kuşatmaları ve fethi, İstanbul’daki mübârek makamlar, câmiler, Sultan Süleyman Kânunnâmesi, Anadolu ve Rumeli’nin mülkî taksimâtı, çeşitli kimselerin yaptırdığı câmi, medrese, mescit, türbe, tekke, imaret, hastane, konak, kervansaray, sebilhane, hamamlar… Fatih Sultan Mehmed zamânından îtibâren yetişen vezirler, âlimler, nişancılar, İstanbul esnâfı ve sanatkârları yer almaktadır.
    II. Cilt: Nisan 1640′ta yaptığı Buca, Batum, Trabzon, Kafkasya, Girit seferi, 1645′te Erzurum, Azerbaycan ve Gürcistan. Osmanlı Devletinin kuruluşu, İstanbul’un fethinden önceki Osmanlı sultanları, Bursa’nın âlimleri, vezirleri ve şâirleri.
    III. Cilt: Şam-Suriye, Filistin-Urmiye, Sivas, El-Cezire, Ermenistan, Rumeli (Bulgaristan ve Dobruca)
    IV. Cilt: İstanbul’dan Van’a kadar yol üzerindeki bütün şehir ve kasabalar, Evliyâ Çelebi’nin elçi olarak İran’a gidişi, İran ve Irak hakkında bilgiler
    V. Cilt: Van, Basra seyahatinin sonu, Oçakov seyahati, Rakoçzi’ye karşı sefer, Rusya seferi, Anadolu asilerine karşı hareket, Çanakkale yolu ile Bursa’ya avdet, Boğdan’a gidiş, Transilvanya seyahati, Bosna’ya gidiş, Dalmaçya seferi, Sofya’ya avdet.
    VI. Cilt: Transilvanya seferi, Arnavutluk’a gidiş, İstanbul’a avdet. Macar seferi, Uyvar’ın muhasarası, müellifin 40.000 Tatarla, Avusturya, Almanya, Flemenk’e ve Baltık Denizine kadar gitmesi. Uyvar’ın zaptı, Belgrad’a avdet. Hersek’e gönderilmesi, Raguza seyahati, Karadağ seferi, Kanija seferi ve Kanizsa-Hırvat memleketi.
    VII. Cilt: Avusturya, Kırım, Dağıstan, Deşt-i Kıpçak, Esterhan.
    VIII. Cilt: Kırım, Girit, Selanik, Rumeli.
    IX. Cilt: Garbi Anadolu, Suriye, Mekke ve Medine seyahati.
    X. Cilt: Mısır.


    Seyahatname yazıldığı dönemde de bugün de değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir.O, eşsiz bir kültür hazinesidir.
    Öznel anlatıma yer verilmiştir.Örneğin Reşat Nuri’ni hazırlık çalışmasında verilen “Otoray Yolculuğu ” adlı metindeki “Yolculukta akşam, insanının gayri ihtiyarî garipsediği, kendini karan­lık düşüncelere bıraktığı saattir.” cümlesi ; “Beserabya Köylerinde” adlı metinde ise “Binbir gece masallarının sihirli değneğini hayal ediyorum.Bir mucize olsa diyorum günün birinde gözlerimizi açtığımız zaman bu güzel ve bayındır köylerin Türk halkıyla beraber Anadolu ya da Trakya’nın bereketli ovalarında yükseldiğini görsek.” cümleleri öznel anlatıma örnektir.
    Dil öğretici metinlerde göndergesel işlevde kullanılır.Çünkü amaç okuyucuya bilgi vermektir.
    16.ETKİNLİK:


    İlk anlam:  rüzgar ,lehçe, kelime , köy ,Türkçe
    Yan anlam:  kanat
    Mecaz anlam: hafif, ağır, örülmüş, kuşatmıştır
    terim anlam: lehçe


    SAYFA 94:
    17.etkinlik:
    bir gezi yazısı yazınız.Aşağıdaki plan size yardımcı olabilir:
    Giriş  bölümünde gezi için yapılan hazırlıklar;
    Gelişme bölümünde
    yolculuk,
    yolculuk sırasında görülen ilgi çekici olaylar;
    varış
    varıştaki ilk izlenimler
    Sırasıyla gezilen yerler ve bunların ilginç, belirgin ve ayırt edici özellikleri(betimlemeler,açıklamalar)
    Sonuç bölümünde ise bu gezinin  sizde bıraktığı etki…


    ÖLÇME-DEĞERLENDİRME:
    1. öyküleyici, betimleyici ve açıklayıcı
    öğretici
    tarihi,coğrafi,ekonomik ve  kültürel
    2)
    (Y)
    (D)
    (Y)
    (D)
    3) (E)
    4) (E) “Şiir ve İnşa” Ziya Paşa’ya ait makaledir.


    SAYFA 95:
    5) (D)
    6) (C)
    7) (B)


    SAYFA 96:
    8) (A)
    9) (C)
    10) (D)
    11. Sınıf, Dil, Anlatım, sayfa, 87-88-89-90-91-92-93-94-95-96, cevapları

    0 yorum:

    Yorum Gönder

     
    Copyright (c) 2010 aygunhoca
    Sponsored by : Çalışma Kitabı