Dil ve Anlatım Konu anlatımları

Posted on
  • 27 Şubat 2012 Pazartesi
  • by
  • çalışma kitabı cevapları
  • in
  • Etiketler:



  • Türkçe eklemeli (sondan eklemeli) bir dildir. Türkçede değişmez kökler, onlardan türetilen gövdeler ve kök ve gövdelere eklenen yapım ve çekim ekleri vardır.
    Dilimizi kullanışlı hâle getiren; aynı kelimelerle farklı anlamlar ifade edilmesini, kelime haznesinin genişlemesini sağlayan, eklerdir.
    EK



    Kelimelerle cümleler kurmak, onlara cümle içinde görev yüklemek ve kelimelerden yeni kelimeler türetmek amacıyla onlara eklenen seslere/hecelere ek denir.

    Kelimelere cümlede görev yüklenirken ve onlardan yeni kelimeler türetilirken öncelik yapım eklerinindir. Yapım eklerinin üzerine çekim ekleri gelir. Ama bir iki ek haricinde çekim ekinin üzerine yapım eki getirilemez.
    Ekler kendilerinden önceki kelimelere bitişik yazılır. Yalnız, "mİ" soru eki her zaman ayrı yazılır; "ek-fiil"in kendisi, yani "i-(mek)" de ayrı ya da bitişik yazılabilir. Zaten ek-fiil bitişik yazıldığında düşer, sadece zaman eki kalır:
    mİ: Gelmedi mi?
    i(mek): Gelecek idi, gelecekti
    Ekler yapım ve çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Yapım ekleri anlam; çekim ekleri de görev belirler.
    I. ÇEKİM EKLERİ


    Kelimelerin çekimlenerek değişik yerlerde ve görevlerde kullanılmasını sağlayan eklere çekim eki denir.
    Çekim ekleri, kelimelerin diğer kelimelerle bağ kurmasını, kelimelerin cümlede görev almasını, hâlini, sayısını, zamanını, şahsını belirtir. Kısaca çekim ekleri kelimelerin cümle içerisinde kullanılmasını sağlar.
    Kök veya gövde hâlindeki kelimeler ancak çekim eklerini alarak diğer kelimelere bağlanır, zaman ve şahıs anlamı kazanır.
    "Kardeş kitap yer sor."
    Bu kelime dizisi bu hâliyle ancak bir kelime yığınıdır. Bir maksat, duygu, fikir, haber, bilgi ifade etmez. Ancak "bu kelimelerle ne söylenmek istenebilir", sorusundan hareketle bir şeyler uydurulabilir ki bu yolla bu kelimelerin ne için söylendiği kesin olarak bilinemez.
    Öyleyse bu kelime yığınını anlaşılır hâle getirmek için çekim eklerine ihtiyaç vardır. Çeşitli çekim ekleriyle bu kelimelerden anlamlı cümleler çıkarabiliriz:
    "Kardeşine kitabın yerini sor."
    "Kardeşimden kitapların yerini soracağım."
    "Kardeşin kitabının yerini sordu."
    Çekim ekleri eklendiği kelimenin anlamını değiştirmez. Çekim ekleri yeni kelimeler türetmeye yarayan ekler değildir; yani bu ekler kelimenin anlam ve türlerini değiştirmeyen eklerdir. Yukarıdaki örnekte değişik çekimlere rağmen kelimelerin anlamlarının değişmediği görülür.
    Çekim ekleri getirildikleri kelimenin türüne göre ikiye ayrılır:
    İsim çekim ekleri ve Fiil çekim ekleri
    A. İSİM ÇEKİM EKLERİ

    İsimlerin ve isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onları diğer isimlere, edatlara, fiillere bağlayan; cümle içindeki görevlerini belirleyen, ait oldukları kişileri belirten ve isimlerin çeşitli durumlarını bildiren eklerdir.
    İsim çekim ekleri şunlardır:
    1-Hâl ekleri: -i, -e, -de, -den, -in, -ce, -le
    2-İyelik ekleri: -m, -n, -i, -si, -miz, -niz, -leri
    3-Çoğul eki: -ler
    4-Soru eki: mi
    5-Ek-fiil: -dir, -idi, -imiş
    6-Tamlama ekleri: -in,
    7-İlgi zamiri -ki

    1. HÂL (DURUM) EKLERİ

    İsimleri isimlere, fiillere, edatlara bağlayan, diğer kelimelerle ilişki kurarak isimlerin cümlede görev kazanmasını sağlayan eklerdir.

    İsmin hâllerinin başında yalın hâl (nominatif) gelir, ama bu hâlin eki olmadığı için sıralamaya dahil etmedik; isimler konusunda işlenmiştir.
    a. -İ Belirtme/Yükleme Hâl Eki

    Fiildeki işten, hareketten, eylemden etkilenen varlığı belirtir. Yani bu eki alan isimler cümlede belirtili nesne görevinde bulunur.
    ev-i gördüm, kapı-y-ı açtım, okul-u boyadılar, gül-ü koparmayın...
    İsmi fiile bağlar.
    Çocukları buradan kim alacak?
    Babası çocuğu çağırdı.
    Şimdi soruları cevaplayın.
    Burada kimi bekliyorsunuz?
    Türkçede iki tane -i eki vardır:
    -i: iyelik eki: (onun) kalem-i
    -i: belirtme hâl eki: kalem-i (kim aldı?)
    b. -E Yönelme Hâl Eki

    İsimleri fiillere, bazen de edatlara bağlar.
    Yönelme hâlinde, ismin belirttiği kavrama yöneliş, dönme söz konusudur.
    okul-a git, ev-e dön...
    Eklendiği kelimelere farklı anlamlar katar ve değişik anlam ilişkileri kurar.
    Yönelme, yaklaşma, ulaşma bildirir. Bu eki alan kelimeler cümlede dolaylı tümleç ve yüklem olabilir:
    Bugün okula gitti.
    Benim itirazım yapılan haksızlığa. (haksızlığadır: yüklem)
    Fiyat, araç ile anlamı katar:
    Kitabı bin liraya aldı. (karşılığında)
    Bu iş kaç paraya olur?
    Zaman bildirir, zarf tümleci yapar:
    Bu iş sabaha biter.
    Haftaya size gelelim.
    Yer bildirir:
    Bizi karşılamak için kapıya geldi.
    İsimleri edatlara bağlar:
    Akşama kadar okulda ders çalıştık.
    Sabaha karşı varırız.
    Yaşına göre ağır bir işte çalışıyordu.
    Deyim kurar:
    Ağzına geleni söyler.
    İşleri yoluna koymak
    Başına buyruk.
    Başa gelen çekilir.
    Çok cana yakın bir çocuktu.
    İçin, aitlik, amaç ilgisi kurar:
    Bunu size aldık. (sizin için)
    Sana bir iyilik düşünüyorlar. (senin için)
    Annesini görmeye gitti.
    İkilemeler kurarak durum bildirir:
    Otobüse nefes nefese yetiştiler.
    İki ahbap kafa kafaya vermiş...
    "-an, -en" sıfat-fiil ekleriyle birleşerek abartma anlamı veren ikilemeler kurar:
    Soran sorana,
    geçen geçene,
    giden gidene...
    Şekilce çekimli fiil olan fakat fiil özelliğini kaybetmiş söz gruplarına gelir:
    Geçmiş olsuna gitti. (demeye)
    c. -DE Bulunma Hâl Eki

    İsimleri fillere bağlar.
    ev-de oturma, okul-da öğren, yurt-ta kaldı, devlet-te bulunuyor...
    Cümlede dolaylı tümleç, zarf tümleci ve yüklem yapar:
    Eski İstanbul'da ne güzel günler yaşanmış. (dolaylı tümleç)
    Saat yedide mi gelecekmiş? (zarf tümleci)
    Her şey yerli yerinde. (yüklem)
    Zaman bildirir:
    Okullar bu yıl da eylülde açılacak. (zarf tüml.)
    Fiili durum yönüyle niteler:
    Suyu bir yudumda içti. (zarf tüml.)
    Siz ayakta kaldınız.
    Çamaşırları elde yıkıyormuş.
    Zaman ve sayı bildiren kelimelere eklenerek ölçü, miktar bildirir:
    Yılda yirmi gün izni var.
    Haftada bir geliyor.
    Yüzde yetmiş başarı vardı.
    İkilemeler kurar:
    Ayda yılda bir uğrar oldu.
    Elde avuçta ne varsa bitti.
    Eklendiği kelimeyi sıfat yapar:
    Parmak kalınlığında yaprakları var.
    Yapım eki görevi görür:
    Gözde sanatçılarımızdandı.
    Peyami Safa'nın "Sözde Kızlar"ını okudun mu?
    Sözde Ermeni soykırımı...
    d. -DEn Ayrılma/Uzaklaşma Hâl Eki

    İsimleri fillere bağlar.
    okul-dan çıktı, ev-den ayrıldı, yurt-tan geliyor, devlet-ten istedi...
    Eklendiği kelimeyi dolaylı tümleç yapar; yer, ayrılma, uzaklaşma bildirir:
    Ali, evden yeni çıktı.
    Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.
    Edat tümleci ve yüklem de yapar.
    Gönüldendir şikâyet. (yüklem)
    Bebek gürültüden uyandı (edat tümleci)
    Yalnızlıktan sıkıldım. (edat tümleci)
    Durum bildirir:
    Yağmur hafiften yağıyor.
    Ben onu yakından tanırım.
    Üstünlük, karşılaştırma bildirir:
    Kıldan ince
    baldan tatlı
    Erzurum'dan soğuk şehir yok.
    Bundan iyisi bulunmaz.
    Bütünün parçasını, bütünden ayrılmayı ifade eder:
    Verilen pastadan bir dilim yedi.
    Soruların cevabını sözlerimden çıkaracaksınız.
    Canından can vermek istiyordu.
    İsimleri edatlara bağlayarak edat grubu ve edat tümleci oluşturur:
    Akşamdan beri seni arıyoruz.
    Yemekten sonra çayı nerede içeceğiz?
    Sebep bildirir:
    Soğuktan tir tir titriyordu.
    Yorgunluktan uyuyuverdi.
    İsim tamlamalarında tamlayan ekinin (-in) yerine kullanılır:
    Geçen gün öğrencilerden biri yanıma geldi.
    Bu ürünlerden hangisini istediğinizi söyleyin.
    Yapım eki özelliği kazanarak eklendiği kelimeyi sıfat yapar:
    Sıradan insanlarla düşüp kalkma diyordu.
    Sudan sebeplerle buradan ayrılıp gitti.
    Toptan satış
    Uzaktan akraba
    En içten duygular
    İkilemeler kurar:
    Zavallı çocuk günden güne eriyor.
    Baştan başa bizim bu topraklar.
    Durumumuz yıldan yıla kötüye gidiyor.
    Dünden bugüne ne değişti ki...
    Varlıkların neden, hangi maddeden yapıldıklarını bildirir:
    Üstüne yünden bir kazak almıştı.
    Tahtadan kılıçlarla oynuyorlardı.
    Ayı derisinden post; Rus'tan dost olmaz.
    Zaman anlamlı kelimelere gelerek zaman anlamı katar:
    Bu işi dünden halletmeliydik.
    Yarın geceden yola çıkmayı düşünüyoruz.
    e. -CE Eşitlik Hâl Eki

    İsimlere ve isim soylu kelimelere eklenerek çeşitli anlamlar katar. Türkçe'nin işlek eklerinden biridir. Bu eki alan kelimeler cümlede zarf tümleci ve yüklem olarak kullanılır. Tür olarak da isim, sıfat ve zarf türetir.
    ben-ce, okul-ca, yurt-ça, sert-çe...
    Gibi, benzerlik anlamları katar:
    Çocukça davranışları vardı.
    İnsanca hareket etmeliyiz.
    Yüklem yapar:
    Onun davranışları çok zaman delicedir.
    Bakımında, yönüyle anlamı katar:
    O sizden kiloca biraz daha düşük.
    Akılca birbirinizden farkınız yok.
    Göre anlamı katar, edat gibi kullanılır:
    Sence bu yaptığın doğru mu?
    Bence bu doğru.
    Çokluk, abartma anlamı katar:
    Evinde yüzlerce kitabı var.
    Zaman bildiren isimlere gelerek eşitlik, süresince, boyu anlamı katar:
    Bu okulda yıllarca çalıştım dedi.
    O gün sizi saatlerce bekledik.
    Birliktelik, beraberlik anlamı katar:
    Bu kararı sınıfça aldık.
    Bugün milletçe sevinçliyiz.
    Durum bildirir; zarf tümleci yapar:
    Anlatılanları sessizce dinledi.
    Düşüncelerini açıkça dile getirdi.
    Elazığ'dan gizlice ayrıldık.
    Küçültme, sınırlandırma anlamı katar:
    Oralarda yaşlıca bir adam dolaşıyordu.
    Fatih, büyükçe bir taşı alıp denize atıverdi.
    f. -lE Vasıta Hâl Eki

    "ile" edatı kaynaklıdır; "i" düşürülerek kullanılır.
    Ünlüyle biten kelimelere eklenirken araya y kaynaştırma harfi girer:
    masa>masa-y-la.
    Ünsüzle biten kelimelere eklendiğinde -la, -le şeklindedir:
    kalem>kalemle.
    İsim ve isim soylu kelimelere eklenerek değişik anlamlar katar. Bu eki alan kelimeler cümlede zarf tümleci, edat tümleci ve yüklem olarak kullanılır.
    Edat tümleci yapar:
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan. (edat tüml.)
    Durum bildirir; zarf tümleci yapar:
    İşi kolaylıkla başardı.
    Ayağına gelen topa hızla vurdu.
    Babasını sevinçle karşıladı.
    Yüklem yapar:O artık bizimledir.
    Birliktelik anlamı katar: Öğrencileriyle geziye gitmişti.
    Araç, alet bildirir: Arabasıyla evimize kadar getirdi. İğneyle kuyu kazıyorsun.
    "ve" bağlacı görevinde kullanılır:
    Annemle kardeşim buraya geldiler.
    Baki'yle Fuzuli, 16. yy. şairleridir.
    Sebep ve zaman bildirir:
    Rüzgârın etkisiyle dallar sallandı.
    Sonbaharın gelmesiyle soğuklar artmıştı.
    Zilin sesiyle yarışma bitti.
    g. -(n)İn İlgi Hâl Eki (tamlayan eki)

    İsimleri isimlere bağlayarak tamlama kurmaya yarar.
    Bu ek birinci tekil ve çoğul şahıs için "-İm" şeklindedir: ben-im, biz-im.
    İsimleri isimlere bağlar:
    Benim elim kanadı
    Kitabın yaprağı yırtılmış.
    Yalancının mumu...
    Gözlüğün camı...
    İsimleri, zamirleri ve sıfat-fiilleri edatlara bağlar:
    Bunu senin için yaptım dedi.
    İsimleri ve zamirleri fiillere bağlar:
    Birincilik ödülü Atilla'nın oldu.
    En güzel ve mutlu yıllar sizlerin olsun.
    Not: "-dEn" eki tamlayan ekinin yerini tutabilir:
    öğrencilerin bazıları>öğrencilerden bazıları
    onların biri>onlardan biri
    2. İYELİK EKLERİ

    İsimlerin ve isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların sahiplerini, ait oldukları kişileri belirten eklerdir. Tamlayansız kullanıldıkları zaman bu eklere iyelik zamirleri de denir.
    kitab-ım, kitab-ın, kitab-ı, kitab-ımız, kitab-ınız, kitap-ları
    masa-m, masa-n, masa-s-ı, masa-mız, masa-nız masa-ları
    su-y[3]-um, su-y-un, su-y-u, su-y-umuz, su-y-unuz, su-ları
    ne-y-im, ne-y-in, ne-y-i/ne-s-i, ne-y-imiz, ne-y-iniz, ne-leri
    İyelik ekleri isim tamlamasında tamlanana gelir:
    Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
    Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...
    Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
    İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.
    Kapının kol-u,
    işin baş-ı,
    hayvan sevgi-s-i
    İyelik ekleri bazen yer bildiren zamirlerden (işaret zamirleri) sonra gelerek belirtme görevlerinde bulunur:
    burası, ötesi, şurası...
    Sıfatlardan sonra gelerek zamir yapar:doğrusu, böylesi, başkası...
    Bazen isimlerle ve sıfatlarla birlikte sevgi ve abartma ifade eder:
    Camın İstanbul.
    Güzelim çiçekler kurumuş
    İyelik eklerinden sonra hâl ekleri gelebilir:
    Baba-m-a soracağım.
    Kardeş-i-n-i arıyormuş.
    -ler ekiyle -i iyelik eki birlikte kullanılarak zaman bakımından genelleme yapılır:
    akşamları, sabahları, gündüzleri...
    3. İLGİ ZAMİRİ: -ki

    İlgi zamiri belirtili isim tamlamalarında taml*****n yerini tutabilir:
    benim kalemim>benimki
    onun eli>onunki
    Türkçede üç tane "ki" vardır: "ki", "-ki", "-ki"
    a. "ki" Bağlacı

    Sadece "ki" biçimi vardır.
    Kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı yazılır.
    Türkçe değil, Farsça bir bağlaçtır ve Türkçe cümle yapısına aykırı olarak kullanılır.
    "ki" ile başlayan bir ara cümle asıl cümlenin içinde kısa çizgiler arasında verilebilir:
    Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
    Yağmur yağmadı ki mantarlar ortaya çıksın.
    Atatürk diyor ki: ...
    Bir şey biliyor ki konuşuyor.
    Ben ki hep sizin için çalıştım.
    Sınavı kazanabilir miyim ki...
    Baktım ki gitmiş.
    b. "-ki" İlgi Zamiri

    Ek hâlindeki tek zamirdir.
    Eklendiği kelimeye -ki sadece isim tamlamasında tamlayana eklenir- bitişik yazılır ve bir ismin (taml*****n) yerini tutar.
    Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece -ki şekli vardır:
    senin kalemin>seninki, Ali'nin eli>Ali'ninki, onun düşüncesi>onunki...
    c. "-ki" Yapım Eki

    İsimlere eklenerek yer ve zaman bildiren sıfatlar türeten ektir.
    Zaman bildiren kelimelerin sonuna doğrudan eklenirken, yer bildiren sıfatlar türetirken "-dE" hâl ekiyle birlikte kullanılır.
    Sadece -ki ve az da olsa -kü şekilleri vardır:
    bu yılki sınav, yarınki maç, dünkü film, bugünkü aklım...
    masadaki kitaplar, duvardaki saat, evdeki hesap...
    4. -lEr ÇOĞUL EKİ

    Cins isimlerine gelerek onların çoğul şekillerini yapar.
    Kelimeler arasında ilgi kurmaz:
    dağlar, fikirler, idealler, öğrenciler, dertler...
    Özel isimlere getirildiğinde:
    1. Aile anlamı katar; -gil ekinin yerine kullanılır, yapım eki görevinde olduğu için ayrılmadan yazılır
    Yarın Ahmetlere gideceğiz.
    İzmir'e, amcamlara/dedemlere/teyzemlere gideceğiz. (burada özel isme getirilmemiş.)
    Aliler bize gelecekler.
    2. Benzerleri anlamı katar, kesme işaretiyle ayırarak yazılır:
    Bu millet nice Fatih'ler, Kemal'ler yetiştirecektir.
    Bu topraklarda ne Çaldıran'lar, ne Ridaniye'ler yaşandı.
    3. Aynı ismi taşıyanları belirtir:
    Sınıftaki Ali'ler ayağa kalksın.
    Hüseyin'lerin hepsi buraya gelsin.
    4. Abartma anlamı katar:
    Çalışmak için ta Almanya'lara gitti.
    5. Topluluk kavramı bildirir:
    Türkler, Yunanlar, Adanalılar, Konyalılar...
    Bunların dışında:
    -İkilemeler yapar:
    Yıllar yılı bekledik.
    -Abartma anlamı katar, bazen "bir" kelimesiyle birlikte bu anlamı verir:
    Ateşler içinde kıvranıyordu.
    O gün dünyalar benim olmuştu.
    Valizler dolusu kitapları ne zaman almıştı.
    Bir kumaşlar almış, görmelisiniz.
    Bir bahçeler var, sözle anlatılmaz.
    Bir zamanlar ne kadar şendik.
    -Çoğul zamirlere getirilerek tekrar çoğul yapar:Bizler, sizler
    -Saygı veya alay anlamı katar:
    Dostumuz nedense bizi çağırmamışlar.
    Müdür Bey döndüler mi?
    -Her anlamı katar:
    Akşamları erken yemek yeriz.
    Sabahları geç kalkarım.
    -"Yaş" kelimesine getirilerek yaşça yaklaşıklık bildirir:
    O zaman henüz sekiz yaşlarında idi.
    İyelik üçüncü çoğul eki ve şahıs eki ile karıştırılmamalıdır.
    Çocuklar (çoğul eki) annelerini (iyelik eki) bekliyorlar (şahıs eki).
    5. "mİ" SORU EKİ

    Hem isimlere hem de fiillere getirilen bir çekim ekidir:
    Gelecek miydin? (fiile)
    Sen misin? (isme)
    Her zaman kendinden önceki kelimeden ayrı yazılır.
    Büyük ve küçük sesli uyumu kurallarına uyar:
    Salı mı?Sen mi?O mu?Ölü mü?
    Soru ekinden sonra gelen ekler kendisine bitişik yazılır.
    Seni çağıran bu çocuk muydu?
    Vurguyu kendinden önceki kelimeye aktarır. Yani mi soru ekinden önce gelen kelime vurgulanan kelimedir:
    Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
    Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
    Soru anlamının dışında başka görevlerde de kullanılır:
    Pekiştirme görevinde: Güzel mi güzel bir yer burası.
    6. EK-FİİL

    İsim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların yüklem olmasını sağlayan, ek hâlindeki fiildir.
    "imek" fiilinin ek olarak kullanımıdır. Genellikle bitişik yazılır.
    Dört kipe göre çekimi vardır:
    Geniş zaman
    -di'li geçmiş zaman
    -miş'li geçmiş zaman
    Şart kipi
    1. Geniş zaman

    İsim soylu kelimelere kişi ekleri getirilerek yapılır. Bunlar geniş zaman eklerinin yerini tutar. Üçüncü kişilere "-dİr" eki getirilir.
    "insanım, insansın, insan(dır), insanız, insansınız, insan(dır)lar"
    Ben bir küçük kelebeğim.
    Ü stümüze doğan bir güneşsin sen.
    Her taraf bugün bir başka güzel(dir).
    Bu ek fiillere getirildiğinde kesinlik veya olasılık anlamı katar.
    Ulaş şimdi tatil yapıyordur. (olasılık)
    Bu durumda işe gitmeyecektir. (kesinlik)
    2. -di'li geçmiş zaman

    Ek-fiilin bilinen geçmiş zaman çekimi, kavramların ve varlıkların bilinen geçmişteki durumuna şahit olunduğunu gösterir.
    "idim, idin, idi, idik, idiniz, idiler"

    Bir güzelin hayranıydım.


    Dil ve Ses : Dil, seslerden oluşan bir işaretler dizgesi olup duygu, düşünce ve istekleri aktarmaya yarayan araçtır.
    Türkçe’nin Sesleri : Kulağın duyabildiği titreşimler ses olarak adlandırılırken seslerin yazıdaki hallerine harf denir. Türkçe’nin yazı dilinde 29 harf vardır. Bu harfler, ses özellikleri yönünden ünlü ve ünsüz harfler olmak üzere iki grupta incelenir.
    Ünlüler (sesliler) :Ses yolunda herhangi bir engele uğramadan çıkan seslerdir. Ünlüler tek başlarına söylenebilen, tek başlarına hece ya da sözcük olabilen seslerdir.
    Türkçe’de bütün ünlüler aynı değerdedir. Uzun ya da kısa ünlü olmaz. Bu nedenle içinde uzun ünlü bulunan sözcükler Türkçe olamaz.
    Ünlüler, kalın-ince, düz yuvarlak, geniş-dar olma özelliklerine göre aşağıdaki şemada olduğu biçimde gruplandırılır.

    Dilin Durumuna Göre
    Kalın:
    a, ı, o, u
    İnce:
    e, i, ö, ü

    Dudakların Durumuna Göre
    Düz:
    a, e, ı, i
    Yuvarlak:
    o, ö, u, ü

    Alt Çenenin
    Durumuna Göre

    Geniş:
    a, e, o, ö

    Dar:
    ı, i, u, ü
    Büyük Ünlü Uyumu :Ünlü harflerin, kalınlık-incelik yönünden uyumudur.

    İlk hece
    Diğer heceler
    a,ı,o,u
    a,ı,o,u
    e,i,ö,ü
    e,i,ö,ü
    Örnek : Uyan
    kalın ağaç
    ince çiçek
    Uymayan
    domates vücut
    sürahi insan
    Büyük Ünlü Uyumuyla İlgili Kurallar :
    üBüyük ünlü uyumuna uymayan çok az Türkçe sözcük vardır.
    Örnek : ana (anne), alma (elma), kangı (hangi), karındaş (kardeş)
    üBüyük ünlü uymuna aykırı sözcükler genellikle yabancı kökenlidir.
    Örnek : Silah, gazete, mevcut, insan
    üSözcüklere eklenen ekler de genellikle bu kurala uyar Ancak Türkçe’deki altı ek büyük ünlü uyumuna uymaz.
    Örnek : akıl-lı, çimen-ler, çocuk-da, eviniz-de, yürü-yor, bakar-ken, akşam-ki, sabah-leyin, yeşil-imtrak, turunç-gil
    üBileşik sözcüklerde büyük ünlü uyumu aranmaz. Örnek : Atakule, Kadıköy
    Küçük Ünlü Uyumu : Bir sözcükteki ünlülerin düzlük-yuvarlaklık yönünden uyumudur. Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde düz ünlülerden (a,e,ı,i) biri bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlülerde düz olur.

    İlk hece
    Diğer heceler
    a,e,ı,i
    a,e,ı,i
    Örnek : bilge, ıslak, azgın, incirler
    Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde yuvarlak ünlülerden (o,ö,u,ü) biri bulunursa ikinci ve diğer hecelerde ya düz-geniş (a,e) ya da dar-yuvarlak (u,ü) ünlüler yer alır.

    İlk hece
    Diğer heceler
    o,ö,u,ü
    a,e,u,ü
    Örnek : oduncu, gülümsemek, kömürlük, öğrenci
    Küçük Ünlü Uyumuyla İlgili Kurallar :
    üDilimizde “o,ö” yuvarlak ünlüleri yalnızca ilk hecede kullanılabilir.
    Örnek : Uymayanlar : doktor, motor, otobüs
    Uyanlar : üzüm, kömür, soba
    üYuvarlak ünlülerden biriyle başlayarak bir hecede “a,e” düz ünlülerine geçen bir sözcük, düz ünlüden sonra düz ünlü gelir kuralına göre “ı,i” düz ünlülerine de geçebilir.
    Örnek : böy-le-si-ni, oy-ma-cı-lık
    üTürkçe sözcüklerin öncelikle büyük ünlü uyumuna uyması gerekir. Büyük ünlü uyumuna uymadığı halde küçük ünlü uyumuna uyan sözcükler Türkçe sözcük olmaz.
    Örnek : misafir, tasvir, kalem
    üBüyük ünlü uyumuna uymayan “-ki” eki, yuvarlaşarak küçük ünlü uyumuna uyar.
    Örnek : dünkü, bugünkü
    UYARI : İki heceli olup orta hecelerinde “b,m,v” ünsüzleri bulunan kimi Türkçe sözcükler, bu ünsüzlerin yuvarlaklaştırıcı etkisiyle küçük ünlü uyumuna aykırı düşer. Örnek:
    Yağmur, çamur, kabuk, tavuk, kavun

    Ünsüzler (Sessizler) : Tek başlarına söylenemeyen, ancak bir ünlünün yardımıyla söylenebilen seslere ünsüz denir. Türkçe’de 21 ünsüz vardır.
    Ünsüz Harflerin Özellikleri :
    ü Türkçe’de normalden kalın ya da ince okunan bir ünsüz yoktur.
    Örnek : rüzgar, kagir, lazım
    ü Yansımaların dışında Türkçe sözcüklerin başında “c,ğ,l,m,n,r,z” ünsüzleri bulunmaz.
    ü Türkçe sözcüklerde “j,f” ünsüzleri hiç kullanılmaz.
    Örnek : fare, jambon, jilet
    ü Türkçe sözcükler iki ünsüzle başlamaz.
    Örnek : krem, spor, tren, plak, trafik
    ü Bileşik sözcükler ve özel isimler dışında Türkçe sözcüklerde “n-b” sesleri yanyana gelmez.
    Örnek : İstanbul, Safranbolu, Sonbahar, Ambar, Kumbara, Perşembe
    Ünsüzler çıkarılırken ses tellerinde titreşimli olmalarına karşın, kimi ünsüzlerin çıkışında titreşim olmadığı görülür. Bu açıdan değerlendirildiğinde ünsüzler, sert ve yumuşak ünsüzler olmak üzere iki grupta incelenir.
    Ünsüz Benzeşmesi Kuralı : Sert ünsüzlerin (f,s,t,k,ç,ş,h,p) biriyşe biten sözcüklere c,d,g yumuşak ünsüzlerinden biriyle başlayan bir ek getirildiğinde, bu eklerin başındaki
    C, Ç ‘ye D,T’ ye G,K’ ye dönüşür.
    Ünsüz sertleşmesi kuralına aykırı yazımlar yazım yanlışı yaratır.
    Örnek :
    giriş-gen girişken
    dost-dur dosttur
    Arap-ca Arapça
    1) Ünsüz sertleşmesi, özel adlara ve sayılara getirilen eklere de uygulanır.
    Örnek:Yanlış Değişim Doğru
    Sinop’da “d”,”t” ‘ye Sinop’ta
    Mehmet-cik “c”,”ç” ‘ye Mehmetçik
    1970 ‘den “d”,”t” ‘ye 1970′ten
    1923 ‘de “d”,”t” ‘ye 1923 ‘te
    Örnek :
    Beklediğimiz otobüs Ulus’dan kalkıp, Kızılay’dan geçecek.
    Bu saatte oraya çoktan varmışdır.
    2)Sözcük biçiminde olan de / da bağlacı, ünsüz sertleşmesi kuralından etkilenerek, te / ta biçiminde yazılmaz.
    Örnek : Yanlış Doğru
    hiç te hiç de
    olup ta olup da
    3) Ünsüzlerin benzeşmesi kuralına aykırı olan bazı ekler vardır.
    Örnek : Yanlış Doğru
    üç - ken üç - gen
    çocuk - çağız çocuk - cağız
    Ünsüz Yumuşaması (Değişimi) Kuralı : Bir sözcük p,ç,t,k sert ünsüzlerinden biriyle biterken, bu sözcüğe ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde, sert ünsüzler yumuşayarak;
    p,b ‘ye - ç,c ‘ye - k,ğ ‘ye - t,d ‘ye dönüşür.
    Örnek : balık balığın
    kitap kitaba
    ağaç ağacı
    kağıt kağıdı
    Ünsüz Yumuşamasıyla İlgili Kurallar :
    1) Kimi Türkçe ve Türkçe’ye girmiş sözcüklerde yumuşama görülmez.
    Örnek :
    konut konutun (Türkçe) hilafet hilafeti (Yabancı)
    taşıt taşıta (Türkçe) barikat barikatın (Yabancı)
    2) Tek heceli sözcüklerde de genellikle yumuşama olmaz.
    Örnek : saç saçım
    kaç kaça
    3) Özel adların sonuna gelen p,ç,t,k set ünsüzleri yalnızca okunurken yumuşatılır. Bu yumuşama yazımda gösterilmez.
    Örnek : Okunuş Yazılış
    Ayvalığ’a Ayvalık’a
    Ahmed’in Ahmet’in

    Türkçe’de Meydana Gelen Ses Olayları:
    Ses Düşmesi : Kimi sözcüklerin çekimlenişinde veya türeyişinde, bir sesin düştüğü görülür.
    a) Ünlü Düşmesi : İki heceli olan kimi sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerinde bulunan ünlüyü düşürürler. Buna orta hece düşmesi de denir.
    omuz um omzum oğul u oğlu
    kahır ol kahrol seyir et seyret
    ayır ıntı ayrıntı sıyır ık sıyrık
    yalın ız yalnız yanıl ış yanlış

    b) Ünsüz Düşmesi : Bazı sözcükler, çeşitli etkilerle birleşirken sözcüğün sonundaki ünsüz harf düşebilir. Bu olaya ünsüz düşmesi adı verilir.
    yumuşak cık yumuşacık sıcak cık sıcacık
    yüksek l yüksel küçük l küçül
    rast gelmek rasgelmek ast teğmen asteğmen
    Bazı bileşik sözcüklerin oluşumunda bir hece veya ses düşmesi meydana gelir.
    Ses Türemesi : Sözcükler kimi eklerle birleşirken zaman zaman araya başka yeni sesler girer. Türkçe’de ses türemesi olayına fazla rastlanmaz.
    Ses türemesi yaratan başıca durumlar:
    a) Ünlüyle biten sözcüklere, ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde, Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana gelemeyeceği için bu ünlülerin arasına “y,ş,s,n” ünsüzlerinden uygun olan biri gelir. Bu ses türemesine kaynaştırma da denir.
    Örnek :
    oku-y-an okuyan
    baba-s-ı babası
    yedi-ş-er yedişer
    elma-n-ın elmanın
    b) Yardımcı eylemle yapılan bileşik eylemlerde ad soylu sözcükte ses türemesi görülür.
    Örnek : his etmek hissetmek
    red etmek reddetmek
    Bu sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde sözcüklerde aynı türeme ortaya çıkar.
    Örnek :
    af-ı affı
    had-i haddi
    c) Kimi sözcükler pekiştirilirken ses türemesi meydana gelir.
    Örnek : yalnız yap-a-yalnız
    sağlam sap-a-sağlam
    dar-a-cık daracık
    bir-i-cik biricik
    Ses Daralması (Ünlü Daralması) : “a,e” geniş ünlüsüyle biten sözcüklere “-yor” şimdiki zaman eki getirildiğinde, bu geniş ünlüler daralıp değişerek “ı,i,u,ü” olur.
    Örnek : bekle-yor bekliyor
    oyna-yor oynuyor
    “-ma,-me” olumsuzluk ekleri de “-yor” ekiyle birleştiğinde daralarak “-mı, -mi, -mu, -mü” olur.
    Örnek : gelme-yor gelmiyor
    bakma-yor bakmıyor
    Ulama : Ünsüz harfle biten sözcüğün son ünsüz harfinin kendisinden sonra gelen ve ünlü harfle başlayan sözcüğün ilk hecesiyle birleştirilerek okunmasıdır.
    Örnek :
    Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
    Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
    Cümlenin Ögeleri
    CÜMLENİN ÖGELERİ

    Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle (tümce) denir.

    Cümle, özne ve yüklem gibi temel; nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci gibi yardımcı ögelerden oluşur.

    Şimdi cümlenin ögelerine tek tek değinelim.



    YÜKLEM

    Cümlede kip ve zaman bildirerek yargıyı ortaya koyan temel unsurdur. Yüklem, tek başına cümle özelliği gösterir. Diğer ögeler yüklemin tamamlayıcı ögeleridir.

    Cümlede yüklemi bulmak için herhangi bir ögeye soru soramayız. Onu çekimli durumda bulunan sözcüklerden anlarız. Örneğin;

    "Anlıyorum" sözcüğü "anlamak" eyleminin şimdiki zamanla çekimlendiğini gösteriyor. Öyleyse yargı bildiriyor demektir. Dolayısıyla bu, bir cümledir.

    "Bugün mutfakta anneme yardım ettim."

    cümlesindeki altı çizili söz birleşik fiil olduğu için,

    "Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır."

    cümlesindeki altı çizili söz isim tamlaması olduğundan,

    "Türkçe dersimize giren kişi genç bir öğretmendi."

    cümlesindeki altı çizili kısım ise sıfat tamlaması olduğundan bölünemez ve bu şekilde yüklem olur.



    ÖZNE

    Cümlede yüklemin bildirdiği işi, hareketi yapan ya da oluş içinde bulunan ögedir. Cümlenin temel ögesidir. Ancak her cümlede bulunmak zorunda değildir.

    Cümlede özneyi bulmak için yükleme "kim" ve "ne" sorularını sorarız. Ancak özellikle "ne" sorusu, nesneyi bulmak için de sorulduğundan, biz özne sorusunu yükleme değişik biçimde sorarız. Örneğin;

    "Bu elbiseyi annem aldı."

    cümlesinde "aldı" yüklemdir. Özneyi bulmak için yükleme "Alan kim?" diye soruyoruz. Cevap olarak "annem" geliyor. Öyleyse cümlenin öznesi bu sözcüktür.

    Cümlede özne yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, açık olarak verilebileceği gibi, yüklemin çekiminden de çıkarılabilir. Cümlede olmayan, yüklemdeki kişi eklerinden anlaşılan bu tür öznelere "gizli özne" adı verilir.

    "Ders çalışmana yardım ederim."

    cümlesinin yüklemi "yardım ederim" sözcüğüdür. Özneyi bulmak için "Yardım eden kim?" diye soruyoruz, "Ben" cevabı geliyor; ancak bu söz cümlede yok, biz bunu yüklemin bildirdiği kişiden çıkarıyoruz. Öyleyse bu cümlenin öznesi gizli öznedir. Bu özne cümlede var olan ögelerden biri sayılmaz.

    Yani "Gördüm." cümlesinde öznenin "ben" olduğu görülse bile bu cümle sadece yüklemden oluşmuş sayılır.

    Bazı cümlelerde işi yapan belli değildir. Bu cümlelerde işten etkilenen öge sözde özne kabul edilir.

    "Sokaklar çok güzel temizlendi."

    cümlesinde işi yapan belli değildir. Ama işten etki-lenen öge vardır. “Temizlenen ne?” sorusu bize “sokaklar” sözcüğünü veriyor. Bu şekildeki öznelere sözde özne denir.

    Bazı cümlelerde ise özne bulunmaz. Yani eylemi yapan bazen belli değildir.

    "Yağmurlu havalarda geziye gidilmez."

    cümlesinde "gidilmeyen ne, gidilmeyen kim?" gibi sorulara cevap alınmaz. Öyleyse cümlenin öznesi yoktur.



    NESNE

    Cümlede yüklemin bildirdiği işten etkilenen ögedir. Yükleme sorulan "kimi, neyi, ne" sorularına cevap verir.

    Nesneler hâl ekini alıp almamalarına göre iki grupta incelenir.



    1. Belirtili Nesne

    Nesne görevinde bulunan söz, "-i" hâl ekini almışsa, nesneye belirtili nesne denir.

    "Kitabı öğretmenden aldı."

    cümlesinde "kitabı" nesnesi "-i" hal eki aldığından belirtili nesnedir.



    2. Belirtisiz Nesne

    Nesne görevinde bulunan söz "-i" hâl ekini almamışsa buna, belirtisiz nesne denir.

    "Akşama kadar odasında kitap okudu."

    cümlesinde "kitap" nesnesi bu eki almamış ve belirtisiz nesne olmuştur.



    DOLAYLI TÜMLEÇ

    Yüklemin yöneldiği, bulunduğu, çıktığı yeri gösteren ögedir. Yükleme sorulan "-e", "-de" ve "-den" hâl eklerini alan sorulara aynı ekleri alarak cevap veren sözcük ya da söz öbekleri dolaylı tümleç görevinde bulunur. Soruların ve cevapların aynı ekleri alması zorunluluğu, bunun diğer ögelerle karışmasına engel olur.

    "Çözemediği soruları bana sorar."

    cümlesinde altı çizili ögeyi bulabilmek için yükleme "kime" sorusunu soruyoruz. Soru da cevap da aynı eki almış. Öyleyse "bana" sözü dolaylı tümleçtir.

    "Akşama eve geç kalmayın."

    cümlesinde altı çizili sözcük de "-e" hâl ekini almıştır. Ancak bu ögeyi bulmak için yükleme "ne zaman" sorusunu soruyoruz. Görüldüğü gibi soru hâl eki almadan soruluyor. Öyleyse bu, "-e" hâl eki almış olmasına rağmen dolaylı tümleç değildir.

    Aynı durumu "-de" ve "-den" eklerinde de görebiliriz.

    "Sabah erkenden dağa çıkacağız."

    "Öğrenciler henüz dersten çıkmadı."

    "Okulun bahçesinde top oynadık.

    cümlelerindeki altı çizili sözler dolaylı tümleçtir.



    ZARF TÜMLECİ

    Yüklemin zamanını, durumunu, miktarını, yönünü, koşulunu vb. bildiren ögelerdir. Bunların her biri değişik bir soruyla bulunur.

    "Yazın bol bol kitap okuyacağım."

    cümlesindeki altı çizili zarf "ne zaman",

    "Arabamız engebeli yolda ağır ağır ilerliyordu."

    cümlesinde altı çizili zarf "nasıl",

    "Çocuğun dersleri şaşılacak kadar iyiydi.

    cümlesindeki altı çizili zarf "ne kadar",

    "Ayakkabıları içeri alın."

    cümlesindeki altı çizili zarf "nereye" sorusuna cevap vermiştir. Yükleme sorulan bu sorulara cevap veren ögeler daima zarftır.



    CÜMLE VURGUSU

    Cümlede asıl anlatılmak istenen öge vurgulanır. Biz konuşurken, önemsediğimiz ögeyi cümlenin herhangi bir yerinde ses tonumuzu yükselterek vurgulayabiliriz. Ancak yazıda bunu yapamayacağımızdan, vurgulamak istediğimiz ögeyi yükleme yaklaştırırız. Yani cümlede yükleme en yakın öge, en çok vurgulanan ögedir.

    "Babam bizi dün fuara götürdü."

    cümlesinde yükleme en yakın olduğu için dolaylı tümleç,

    "Babam bizi fuara dün götürdü."

    cümlesinde yükleme en yakın olduğu için zarf tümleci;

    "Babam fuara dün bizi götürdü."

    cümlesinde yükleme en yakın olduğu için nesne;

    "Dün fuara bizi babam götürdü."

    cümlesinde yükleme en yakın olduğu için özne vurguludur.



    ARA SÖZ

    Cümleyi söylerken söz arasına sıkıştırılan, bazen bir ögenin açıklayıcısı, bazen cümle dışı unsur olan söz veya söz öbeklerine ara söz denir.

    "Büyüdüğüm o güzel şehri, Bursa'yı, asla unutamam."

    cümlesinde "Bursa'yı" ara sözü cümlenin nesnesinin açıklayıcısı olarak kullanılmıştır.

    Ara söz daima açıkladığı ögeden sonra gelir.


    Paragrafın Yapı Bilgisinin Önemi Paragrafları doğru anlayabilmek İçin paragrafın yapısı üzerinde, geniş bir bilgiye ve pratiğe sahip olmamız gerekmektedir. Paragraflar genellikle iki gurupta toplanabilir. Birincisi öyküleme ağırlıklı yani bir düşüncenin değil olay akışının ağırlıklı olduğu paragraflar. Bu gruptakilerin yapısının bilinmesi pek önemli değildir. Bizim için asıl önemli olan düşünce yazısı türündeki paragrafların yapısıdır. Düşünce yazısı türündeki eserlerden alınmış paragrafların giriş, gelişme, sonuç şeklinde planlan vardır.
    ÖSYM sorularında paragrafın yapısıyla doğrudan ilgili sorular azdır. Fakat önceden de belirttiğimiz gibi paragrafın yapı bilgisinin ana fikir ve yardımcı fikir sorularında büyük yarar olmaktadır. Onun için bu konuya özellikle dikkat edilmeli bu konu en ince ayrıntısına kadar bilinmelidir. Ondan da önemlisi örnek paragraflar üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.
    Paragrafla İlgili Soru Tipleri

    ÖSS'deki paragraf soruları değişik tiplerde olabilir. Paragraf sorularının genellikle şu alanlar üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir:
    Paragrafın konusuyla ilgili sorular
    Paragrafın ana düşüncesini buldurmaya yönelik sorular
    Paragrafın yapısı ve kuruluşuyla ilgili sorular
    Paragrafta işlenen konunun yorumuyla ilgili sorular
    Paragrafta tanıtılan kişilerin özellikleriyle ilgili sorular
    Paragrafı geliştirip sürdürecek yazının başlığıyla ilgili sorular

    Paragraf planı ya da yapısı ile ilgili sorularda şu soru kalıpları kullanılmaktadır:
    -Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
    -Düşüncenin akışına göre ... cümlesinin numaralanmış yerlerden hangisine getirilmesi uygun olur?
    -Bu parçanın son cümlesi düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
    -Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
    -Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
    -Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
    -Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
    GİRİŞ - GELİŞME - SONUÇ CÜMLESİ

    Giriş Bölümü İdeal bir paragrafın ilk bölümü olan giriş bölümünde yazar, sonraki bölümde savunacağı, üzerinde duracağı, destekleyeceği fikri ortaya atar.
    Bir Yazının İlk Cümlesinin Özellikleri
    Paragrafta giriş bölümü genellikle tek, bazen de iki cümleden oluşur. Giriş bölümünün ilk cümlesi önemlidir. Bu aynı zamanda bir yazının veya paragrafın ilk cümlesi olacağından bu cümlede bir önceki cümleyi gerektirecek ifadeler bulunmaz. ÖSYM sorularının bir kısmı, bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleyi bulmamızı isteyen sorulardır.
    Aşağıdaki örnekleri dikkatlice inceleyelim:
    Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleler:
    Eleştirmenlerin görüşlerine güvenmeyen sanatçının başarılı olacağına inanmıyorum.
    Türk şiirinde kullanılmış birçok ölçü vardır.
    Her eser, yazarından okuyucuya bir mektuptur.
    Okumayan insanlar ile hiçbir işin başarılamayacağını birçok insan kabul ediyor.

    Dikkat edilirse bu sütundaki cümleler, kendilerinden önce başka cümlelere gerek duymadan bir paragraf başlatabilirler. Çünkü bu cümlelerde, sonraki cümlelerde ispatlanması gereken birer yargı vardır. Bağlayıcı öğe yoktur. Demek ki bu cümleler bir yazının ilk cümlesi olabilir.
    Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olmayan cümleler:
    Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı olamaz.
    Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü vardır.
    Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
    Bundan dolayı, okumayan insanlar ile hiçbir iş başarılamayacağını savunuyorum.

    Dikkat edilirse bu cümleler daha önceki cümleye bağlanıyor. Demek ki bu cümlelerden önce başka cümleler var. Öyleyse bunlar bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun değildir. Öyleyse şunu bilmemiz gerekiyor ki bir yazının ilk cümlesi olacak cümlede "bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, şöyle ki, fakat, yalnız, özetle" gibi önceki bir cümlenin habercisi, bağlayıcı sözcükler bulunmamalıdır.
    * Aşağıdaki cümlelerde bağlayıcı öğelerin olmadığına ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olmaya uygunluğuna dikkat ediniz.
    Sanatçılar, dış dünyadan algıladıklarını iç dünyalarıyla birleştirerek bunları eserlerine yansıtırlar.
    Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmeleri, ustaca kullanmaları sanatçıların üslûplarına ayrı bir özellik kazandırır.
    Öykülerde konu olarak genelde insan ve deniz işlenir.
    Sait Faik'in hikâyelerine toplumun her kesimi, her insan, her duygu konu olmuştur.
    Gözlem yeteneği güçlü yazarlar konu sıkıntısı çekmezler.
    Sait Faik, İstanbul'un daha çok kenar mahallelerini ve adaları anlatmıştır.
    Yazarların eserlerinde çevrelerini anlatmaları iyidir ne var ki bu bazen aşırıya kaçıyor.

    * Aşağıdaki cümlelerde bulunan bağlayıcı öğelere ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olamayacağına dikkat ediniz.
    -Sanatçılar, dış dünyadan algıladıkları bu görüntüleri iç dünyalarıyla birleştirerek eserlerine yansıtırlar.
    -Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmesi ustaca kullanması üslubuna ayrı bir özellik kazandırmıştır.
    -Öykülerinin ana konusu insan ve denizdir.
    -Özetleyecek olursak hayatın herhangi bir dakikası, birkaç saati öykülerine konu olabilir.
    -Çünkü gözlem yeteneği güçlüydü ve konu sıkıntısı çekmiyordu.
    -Sait Faik, İstanbul'un daha çok kenar mahallelerini ve adaları bunun için anlatmıştır.
    -Ne var ki yazarların, eserlerinde çevrelerini anlatmaları bazen aşırıya kaçıyor.

    Örnek Soru: Aşağıdaki cümlelerden bir paragraf oluşturulmak istense, bunlardan hangisi o paragrafın giriş cümlesi olur?
    A) Nice eserler, biçimce zayıf ve çirkin olduklarından başarı kazanamamıştır.
    B) Sanat eseri, içerikle biçimden örülmüş bir bileşim, bölünmez bir bütündür.
    C) Öyleyse, tek başına ne içerik ne de biçim bir eseri değerli kılmaya yetmez.
    D) Bundan ötürü, bir eserin değerlendirmesini yalnızca biçim ya da yalnızca içeriğe göre yapmak yanlıştır.
    E) Özce anlamsız, içeriği hiçe sayan eserler de kısa sürede unutulmuştur. Yanıt: B
    Örnek: Aşağıdaki örnek parçada giriş bölümüne dikkat edelim.
    Yakup Bey, çocuklarına modern eğitim sistemlerine örnek olacak değerde bir eğitim metodu uygular. Çocuklarına kızmayı adet edinmemiş bu olgun baba, yaramazlık yapan çocuklarını azarlamak ya da dövmek yerine, ellerine birer kâğıt kalem tutuşturur, önlerine de bir vazo çiçek veya başka bir örnek koyar, elindeki bozuk paraları şangırdatırmış. Çocukları, şangırdayan paraların ödül olarak verileceğini hayal ederken bir taraftan da pür dikkat resim yaparlarmış.
    Örnek: Aşağıdaki parçada yazarın birinci bölümde bir fikir öne sürdüğüne ve ikinci bölümde bu fikrini desteklemek için örnek verdiğine son bölümde bir sonuca ulaştığına dikkat ediniz. Bunlar giriş, gelişme ve sonuç bölümleridir.
    Sanatta güzelliğin onun anlaşılırlığı ve yararlılığı gibi durumlarla ilgisiz olduğu iyi bilinmeli. Antep'in ünlü sinemacısı Nakıp Ali, o sıralar çok tutulan "Beyaz Yele" ve "Kırmızı Balon" filmlerini kente getirtmiş, oynatacakmış da pek umudu yokmuş. Umulmadık bir seyirci kitlesiyle karşı-laşmış. Filmden ne anladıkları konusunda sorulan sorulara seyirciler düz bir yanıt vermişler: "Bilmem... Çok güzeldi." Güzelliğin başlı başına bir işlevi var anlaşılan. Yararlı ya da anlaşılır olması önemli değil, var olması yetiyor. Bu da ister aydınların ister halkın neyi anlayıp anlamadığı, neyi sevip sevmeyeceği, ona nelerin sunulması gerektiği konusunda ahkâm kesmekten alıkoymalı bizleri.
    Giriş bölümü konuya giriştir. Sonrasında mutlaka örnek gelecek diye bir şart yoktur. Aşağıdaki paragrafta giriş bölümünde konuya giriş yapılmıştır. Sonraki cümlelerde ise birinci cümlede sözü edilen insanlara çengel atmak sözünün anlamı açıklanmıştır. Konuya nasıl girildiğine, açıklamanın nasıl yapıldığına dikkat edelim.
    Örnek: Ben yazılarımda sadece, insanlara çengel atmaya çalışırım. Onların düşüncelerine, sözlerine, düşlerine, mutluluklarına, acılarına, sevinçlerine ve bu yiğitlerin yoğurt yiyişlerine eğilirim. Bir başka deyişle yaşayanları kitaplara geçirerek ölümsüzleştiririm, onları tekrar yaşatırım. Kaleme gelmezlerden, gönül belasına düşenlerden tutun da çanak yalayıcılara, hıkmıkçılara, iyilik pehlivanlarına, diktatörlere uzaktan merhabacılara değin herkes benim tenceremde pişer.
    Giriş Cümlesinin Özellikleri

    - Konunun ortaya konulduğu cümledir.
    - Paragraf genelden özele dayalı bir düşünce zincirine dayalı ise giriş cümlesi konuyla birlikte ana düşünceyi de yansıtır. Bu durumda genel bir yargı niteliği taşır.
    - Paragraf özelden genele dayalı bir düşünce zincirine göre kurulmuşsa, giriş cümlesi sadece konuyu verir.
    - Dil ve düşünce yönünden, kendinden sonra gelen cümlelerle bağlantılıdır.
    - "Böylece, üstelik, bununla beraber, nitekim..." gibi bağlantı öğeleriyle başlayamaz.

    Gelişme Bölümü

    Giriş bölümünde öne sürülen düşünce bu bölümde desteklenir, ispatlanır. Yazar, ortaya attığı düşüncesini geliştirmek veya ispatlamak için düşünceyi geliştirme yolları kullanır. Bu bölümde açıklama, destekleme, ispatlama esas olduğu için bağlayıcı öğe dediğimiz bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, bu görüşe göre, öyle ise gibi, bulunduğu cümleyi bir önceki cümleye bağlayan sözler göze çarpar.

    Örnek: Aşağıdaki örnek parçada bağlayıcı öğelere dikkat edelim. Böylece gelişme bölümünün hangi cümleyle başladığını bulalım.
    Sözcükler zamanla, çeşitli sebeplerle, çok değişik kavramları karşılar hale gelebiliyorlar. Sözgelimi, önceleri sırf koyun, sığır, deve gibi hayvanların topuna birden mal denirken, bu sözcük bugün daha çok, her türlü taşınabilen servet anlamında kullanılmaktadır. Çünkü, bir zamanlar çobanlıkla geçinen dedelerimiz servet olarak yalnız bu büyükbaş hayvanları tanıyorlardı; başka kültür çevreleriyle temasa geçince, servet olarak başka nesneleri de öğrendiler. Böylece mal sözcüğü kültür değişimi sonunda öteki nesneleri de içine aldı.
    Parça okunduğunda görülüyor ki ilk cümle giriş bölümünü oluşturuyor. Ana fikir bu cümleden anlaşılıyor. Daha sonraki bölümde ana fikir ispatlanıyor. Sözgelimi ifadesiyle örnek veriliyor. Çünkü ifadesiyle açıklama yapılıyor. Böylece ifadesiyle anlatılan örnek derlenip toparlanıyor.
    Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat edelim.
    Bugün biz insanlarımıza, kendi dillerinde, kendileri için gerekli temel bilgileri verecek olan kitapları dahi okutabilme konusunda tam bir ba-şarısızlık içindeyiz. Basılan gazete, dergi ve kitap sayılarına baktığımızda bunun çarpıcı bir olumsuzluk olarak karşımızda durduğunu görmekte gecikmeyiz. Buna kütüphanelerden yararlanma oranlarını da ekleyebiliriz. Hatta kitapların baskı adetlerine de bir göz atabiliriz. İtiraf etmeliyiz ki insanlarımızın kitaplardan yararlanma oranı çok düşük.
    Yukarıdaki parçada ilk işarete kadar olan kısım giriş cümlesidir. Burada insanımızın kitaplardan yararlanmadığı görüşü belirtilmiştir. Sonraki bölümde yani gelişme bölümünde bu düşünceyi inandırıcı hale getirmek amacıyla deliller sıralanmış ve sonuç bölümü olan son cümlede de düşünce yinelenmiş, derli toplu bir şekilde belirtilmiştir.
    Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat ediniz.
    Her birine çok büyük saygı gösterdiğim bazı kitapevlerinin 80'li yıllardan itibaren değişik derecelerde yozlaştığı görüşündeyim. Bunlar önceleri bir kitabevi zincirinin parçası oldular. Kâr kaygılarıyla raflarındaki edebiyat ve şiir kitaplarının sayısını en aza indirdiler. Kaset, dergi, gezi rehberi, takvim gibi nesneler satmaya başladılar. Masraflarını kısmak için asgari ücrete razı kitap sevmez insanlar çalıştırmaya başladılar. Kitaplardan gasp ettikleri bölümlerde çay ve kahve satma girişimleriyle övünür oldular.
    Okuduğunuz parçada ilk bölümde konuya giriş yapılmıştır. Biz bu cümlelerle konunun kitapevlerindeki değişim olduğunu anlıyoruz. İkinci cümleyle başlayan gelişme bölümünde ise bu değişimin nasıl olduğu anlatılıyor.

    Gelişme Cümlelerinin Özellikleri

    - Gelişme bölümündeki cümleler, giriş cümlesinde belirtilen konuyu açıklığa kavuşturur; ana düşüncenin belirginleşmesine yardımcı olur.
    - Her biri dil ve düşünce yönünden diğer cümlelere bağlıdır.
    - Tümevarım (özelden genele) yöntemiyle oluşturulan paragraflarda gelişme cümlele-rinden biri ana düşünceyi verebilir.
    - Karşılaştırma, örnekleme, tanık gösterme, benzetme... gibi yöntemlere en çok gelişme cümlelerinde rastlanır.
    Sonuç Bölümü

    Yazar giriş bölümünde bir fikir öne sürmüştü. Gelişme bölümünde bu fikri, düşünceyi geliştirme yollarıyla desteklemiş ve inanılır hale getirmişti. Son bölüm olan sonuç bölümünde ise yazar, fikrini derleyip toparlar ve bir sonuca bağlar. Bu bölüm genellikle tek cümledir.
    Örnek: Aşağıdaki parçada konuya nasıl giriş yapıldığına konunun nasıl somutlaştırıldığına, sonuç cümlesinde sonuç yargısına, yani ana fikre nasıl ulaşıldığına dikkat edelim.
    Sanatçılar eserlerine yapılan eleştirileri nedense kabul etmek istemiyorlar. Çok açık gaflarını bile bir türlü görmek istemiyorlar. "Evet, ama fakat, hayır, şey yani, tabii ki dediğiniz yanlış" laflarıyla işi idareye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki iyi sanatçı olmak, eleştiriye açık insanların harcıdır. Eleştirilmeden başarılı olmak olanaksızdır.
    Bu parçada giriş bölümünde sanatçıların eleştiriye tahammülleri olmadığı belirtilmiş, sonuç bölümünde de eleştirilmeden başarılı eser vermenin olanaksız olduğu anlatılmıştır. Ortadaki gelişme bölümünde sanatçıların konuyu destekleyen sözlerinden alıntılar yapılmış.
    Örnek: Aşağıdaki parçada da sonuca ulaşmak için nasıl bir yol izlendiğine, sondaki yargı cümlesine ulaşmak için yazarın parçaya kendi hayatından bir örnekle başladığına böylece sonuca nasıl ulaştığına dikkat edelim.
    Önceleri taşradan da büyük sanatçılar çıkacağını zannederdim, ilk romanımı yayımlayınca pek ses getirdi diyemem. Bir şeyi çok iyi anladım o zaman. Gerçek bir yazar olmak gerçek bir üne kavuşmak bir taşra kentinde kesinlikle mümkün değildi. Ben de kalktım İstanbul'a gittim, yani büyük kente. Evet, İstanbul büyük kenttir ve büyük kentlere özgü kurallar uygulanır orada. Hiçbir zaman, hiçbir taşra kentinde ben yazarım deyip yazar olamazsınız, kimse olamaz.
    Yazar bu parçada taşra kentlerinde büyük bir yazar olunamayacağını anlatmış. Konuya girebilmek için kendi yaşamından örnek vermiş ve anlatmak istediği sonuca bu örneğin desteğiyle ulaşmıştır.
    Her Paragraf İdeal Olarak Bölümlenmez

    Giriş, gelişme ve sonuç bölümü olan paragraflar ideal paragraflardır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki bütün paragraflar ideal değildir. Yani her paragrafın giriş, gelişme, sonuç bölümlerinin olması gerekmez. Bazıları giriş ve gelişme, bazıları gelişme ve sonuç, bazıları da sadece gelişme bölümünden oluşmaktadır.
    Örnek: Aşağıda sadece gelişme bölümünden oluşmuş bir paragraf verilmiştir. Gelişme bölümünde neyin ispatlanmaya çalışıldığını bulunuz. Yani giriş cümlesi veya sonuç cümlesi olabilecek cümleyi ana fikir cümlesini çıkarınız.
    Türkiye'de yaşayan insanların kitap okumak için boş zamanları yoktur. Çünkü burada kitap boş zamanda okunur bir nesnedir. Otobüste giderken her gün seyrettiğimiz yerleri seyretmekten daha önemli ne olabilir ki? Belki yol kenarındaki çimler biraz daha büyümüştür. Gazetelerin promosyon olarak verdiklerininin haricinde kitaba ayıracak para da yoktur. Bunlar da vitrindeki kullanılmayan fincanlarla ebedi komşu olmuşlardır.
    Evet, bu parça sadece gelişme bölümünden oluşuyor. Görülüyor ki bu paragraf Türkiye'de insanların kitap okumaya gereken önemi vermedikleri ana fikrini desteklemek amacıyla yazılmış. Ana fikir cümle halinde belirtilmemiş. O halde bize düşen parçayı özümleyip ana fikri çıkarmaktır.

    Örnek: Aşağıdaki parçada giriş bölümünde yazarın bir fikir ortaya attığına, gelişme bölümünde bu fikri desteklemek amacıyla televizyondaki tartışma programlarından örnek verdiğine ve sonuçta ana fikri, derli toplu bir cümle şeklinde ortaya koy-duğuna dikkat edelim.
    Konuşma ve dinlemeyi, anlaşma madalyonunun iki yüzü gibi birbirini tamamlayan yönler olarak düşünmek gerekir. Televizyondaki tartışma programlarını izleyenler, dinleme bakımından ne kadar yetişmemiş olduğumuzu anlamakta güçlük çekmezler. Genelde güzel konuşan çoktur; fakat kendini vererek dikkatle dinleyenlerin sayısı pek fazla değildir. Oysa konuşma öyle bir diyalogdur ki buna katılan bir insan, sırası geldikçe aktif veya pasif rol oynar. Bu sanatta sivrilebilmek için saygı ile hitap etmesini bildiğimiz gibi dinlemesini de bilmemiz gerekir.

    Sonuç Cümlesinin Özellikleri

    - Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye bağlıdır.
    - Özele ilişkin bir yargıyla başlayan paragraflarda ana düşünceyi verebilir.
    - Genelde kendisinden önceki düşünceleri bir sonuca bağlayan, özetleyen bir cümle niteliği taşır. Bu yüzden, özet anlamlı bağlaçlarla başlayan cümleler sonuç cümlesi olmaya daha elverişlidir.


    İşin, oluşun, hareketin, durumun, kılışın yüklemde nasıl anlatıldığına göre cümleler çeşitlere ayrılır.
    Burada işin yapılıp yapılmadığı, durumun varlığı yokluğu, işin istenildiği ya da emredildiği, bildirildiği ya da sorulduğu önemlidir.
    Cümlede anlatılan işin, oluşun, hareketin olup olmadığını veya sözü edilenin var olup olmadığını bildiren cümlelere haber cümlesi; bir isteği, dileği, emri, tasarıyı, şartı bildiren cümlelere de dilek cümlesi denir.
    Bunlar da olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılır.
    1. Olumlu Cümle

    Fiil cümlesinde işin, oluşun yapıldığını veya olduğunu; isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunduğunu, var olduğunu, bahsedilen şekilde olduğunu bildiren cümlelerdir.
    Bursa bu mevsimde soğuktur.
    Yarın daha erken gelmelisin.
    Bu binanın yerinde şeftali bahçesi vardı.
    Vapur rıhtımdan kalkıp ta Marmara'ya doğru uzaklaşmaya başlayınca, yolcuyu geçirmeye gelenler, üzerlerinden ağır bir yük kalkmış gibi ferahladılar:
    ¦Çocukcağız Arabistan'da rahat eder.
    dediler, hayırlı bir iş yaptıklarına herkesi inandırmış olanların uydurma neşesiyle, fakat gönülleri isli, evlerine döndüler.
    Zaten babadan yetim kalan küçük Hasan, anası da ölünce uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının yanına, Filistin'in ücra bir kasabasına gönderiliyordu.
    Hasan vapurda eğlendi; gırıl gırıl işleyen vinçlere, üstleri yazılı cankurtaran simitlerine, kurutulacak çamaşırlar gibi iplere asılı sandallara, vardiya değiştirilirken çalınan kampanaya bakarak çok eğlendi. Beş yaşında idi; peltek, şirin konuşmalarıyla da güverte yolcularını epeyce eğlendirmişti.
    2. Olumsuz Cümle

    Fiil cümlesinde işin, oluşun yapılmadığını, yapılmayacağını veya olmadığını; isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunmadığını, var olmadığını, bahsedilen şekilde olmadığını bildiren cümlelerdir.
    Fiil cümleleri, olumsuzluk ekiyle ve "ne.....ne" bağlacıyla; isim cümleleri de "yok, değil" kelimeleriyle, "ne....ne" bağlacıyla ve "-sİz" olumsuzluk ekiyle kurulur.
    Yarın daha erken gelmemelisin.
    Buraları daha önce hiç görmemiştim.
    Ateşle oyun olmaz.
    Bursa bu mevsimde soğuk değildir.
    Bu binanın yerinde şeftali bahçesi yoktu.
    Sokakta ne araba ne de insan var.
    Ankara bugün hem elektriksiz hem susuz.
    Bazı cümleler yapı bakımından olumsuz olduğu hâlde anlamca olumlu olabilir.
    Çocuklarının okumasını istemiyor değildi. İstiyordu.
    Cezaya çarptırılanlar suçsuz değildiler. Suçluydular.
    Yangından korkmayan yoktur.
    Beni sevindiren onun iyi haberlerini almaktan başka bir şey değildi.
    Soru eki, olumsuz çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca olumlu cümle; olumlu çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca olumsuz cümle yapabilir:
    Senin ne kadar zorluğa katlandığını bilmez miyim? Bilirim.
    Anlattıklarına inanmaz olur muyum? İnanırım.
    Sen çağırırsında o gelmez mi? Gelir.
    Mazisi yıkık milletin atisi olur mu? Olmaz
    İnsanları kendine inandırmak kolay mı? Kolay değil
    Bu kadar eşyayı almaya para mı yeter? Yetmez.
    O küçücük çocuğa bu ağır işler yaptırılır mı? Yaptırılmaz.
    Yeşilden daha güzel renk olur mu? Olmaz.
    Bir cümle aynı anlamı verecek şekilde hem olumlu hem de olumsuz kullanılabilir:
    Uygarlığın başlıca özelliği bilime dayanması ve bilimle beslenmek zorunda olmasıdır. > Uygarlığın bilime dayanmaması ve bilimle beslenmemesi düşünülemez.
    Diğer cümle türleri de şunlardır ki bu cümleler ya olumlu ya da olumsuz olacaklardır.

    3. Soru Cümlesi

    İçinde soru anlamı bulunan; bir konuda bilgi edinmek, şüpheleri gidermek ve düşünceleri onaylatmak için kurulan cümlelere soru cümlesi denir.
    Cümlenin öğelerini bulmaya yönelik tüm soru kelimeleriyle soru cümleleri yapılabilir.
    Elimdekinin ne olduğunu kim söyleyecek? Özne
    Babası çocuğa ne getirmiş? nesne
    Yarın kimi göreceksiniz? nesne
    Ankara'ya ne zaman yerleştiniz? Zarf tüml.
    Burayı nasıl buldunuz? Zarf tüml.
    Daha sonra nereye gidecekler? Dolaylı tüml.
    Cümlelerde soru anlamı soru sıfatları, soru zarfları, soru zamirleri, soru edatları, soru eki ve tonlama yoluyla sağlanır.
    ]"mİ" soru ekiyle:
    Soru eki sadece yüklemin değil, diğer öğelerin ve unsurların da sorusunu hazırlar.
    Son sözünüz bu mu anneciğim?
    Alt mı üst mü?
    Hiç mi anlatacak bir şeyin yok?
    Tarlamı bana zorla mı sattıracaksınız?
    Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?
    Acaba yanlış mı aklımda kaldı?
    Soru eki değişik anlamlar katabilir:
    Beni biraz dinler misiniz? İstek, rica
    Sessiz olabilir miyiz? uyarı
    Bu su da içilir mi? beğenmeme
    Bütün bunları ben mi söylemişim? İnkâr, kabullenmeme
    Soru eki her zaman cevap almaya yönelik değildir. Bazen cevap sorunun içinde de olabilir.
    Senin ne kadar zorluğa katlandığını bilmez miyim? Bilirim.
    Anlattıklarına inanmaz olur muyum? İnanırım.
    Sen çağırırsında o gelmez mi? Gelir.
    Mazisi yıkık milletin atisi olur mu? Olmaz
    İnsanları kendine inandırmak kolay mı? Kolay değil
    Bu kadar eşyayı almaya para mı yeter? Yetmez.
    O küçücük çocuğa bu ağır işler yaptırılır mı? Yaptırılmaz.
    Yeşilden daha güzel renk olur mu? Olmaz.
    ]Soru sıfatlarıyla:
    Nasıl kitaplardan hoşlanırsın?
    Kaç gün sonra geleceksin?
    Eve giderken hangi otobüse bineceğiz?
    Kaçıncı sınıfta okuyor?
    Ne gün geleceğini söyledi mi?
    Kaçar kişilik gruplar hâlinde gideceğiz?
    Kaçta kaç hisse istersin?
    Ne gün geleceksin?
    Ne iş yapıyordunuz?
    ]Soru zarflarıyla
    Neden coşkun suların sesi gittikçe dindi?
    Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
    Bu sonbahar sabahının donuk ince rengini nasıl anlatabilirim?
    Daha ne kadar bekleyeceğiz?
    ]Soru zamirleriyle:
    Yanında ne getirdin?
    Bunları sana kim anlattı?
    Hangisi sizinle geldi?
    Soruların kaçı cevaplandı?
    Buraya nereden geldiniz?
    Nereden gelip nereye gidiyoruz?
    Burada kimi bekliyorsun?
    Bu masa neden yapılmış? (¦tahtadan)
    Kimin yanında bozuk para var?
    Bu da neyin nesi?
    Bizim neyimiz eksik?
    Nereden buldun bunu?
    Kim attı bu resimleri?
    Çocuklarını alıp buraya gelsen de neyle geçineceğiz biz ikimiz?
    ]Tonlama yoluyla
    ¦Bu mektup sana.
    ¦Bana mı? Kimden?
    ¦Evden olacak.
    ¦Evden? Ne münasebet! Evden mi?
    4. Emir Cümlesi

    Yüklemi emir kipiyle çekimlenmiş veya anlamca emir özelliği taşıyan cümlelerdir.
    Fiilin yapılmasını emir biçiminde bildirir.
    Oraya otur ve yerinden kalkma.
    Bu raporu akşama kadar yetiştir.
    On dakika sonra hazır ol!
    Gürültü etme!
    *Emir kipiyle çekimlenmediği hâlde anlamca emir ifade eden cümleler de vardır.
    Bu yazıyı arşive götüreceksin!
    Yarın herkes burada olmalı.
    Burayı hemen boşaltalım!
    *Bazen dilek, istek anlamları ve başka anlamlar da taşır.
    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak temin etme
    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! istek
    Kahraman ırkıma bir gül... istek
    Her şey gönlünüzce olsun dilek, dua.
    Allah'ım bizi affet! yakarma
    Peki, öyle olsun. Razı olma
    Zannetme ki bunları unuturum. Uyarma
    Gayret edin; başaracaksınız. Teşvik
    Hele bir kere sözümü dinlemesin... korkutma
    Bizi arayan Selim olmasın? Olabilirlik
    Şu adamın yaptıklarına bak. Şikâyet.
    5. Ünlem Cümlesi

    Sevgi, korku, şaşma, hayret, seslenme, coşkunluk, heyecan ve sitem ifade eden cümlelere ünlem cümlesi denir.
    Ünlem cümleleri, ünlemlerle, bazı sıfatlarla, emir kipiyle, "ki" bağlacıyla, haykırmalarla ve ses tonuyla kurulur.
    Yapma!
    Öyle yorgunum ki!..
    İşte şimdi yandık!..
    Ne güzel tesadüf!
    Hişt! Buraya gel!
    Şşt! Sus bakayım!
    Ee, yeter artık!
    Ah, ne yaptım!
    Hah, şimdi oldu!
    Eyvah! Geç kaldım!
    İmdat! Boğuluyorum!
    Çok ilginç!
    Ne kadar güzel!
    Çabuk eve git!
    Ne olur yardım et!
    Çık dışarı!
    *Ünlem ifade eden sözler her zaman cümle hâlinde değildir:
    Ey Türk Gençliği!
    Hemşehrilerim!
    Tanrım!
    Mehmet!
    Ay, elim!
    Hay Allah!
    Vah zavallı!
    Vay sersem!
    Aman dikkat!
    Komşular!
    Babacığım!
    Simitçi!
    6. Şart Cümlesi

    İçinde şart ve koşul anlamı bulunan cümlelere şart cümlesi denir. Şart cümlelerinin yüklemleri şart kipine göre çekimlenmiştir ve yardımcı cümle oluşturmuştur. Yani bir cümleyi şart çekimiyle bir yardımcı cümle yapabiliriz.
    Eve geldiyse bizi beklesin.
    Ankara'ya gidersen Kızılay'dan bana kaset al.
    Beni arayan Dursun ise gelmediğimi söyleyin.

    *"ise", bazen istek anlamı katar; bu durumda yardımcı cümle ve şart cümlesi olmaz:
    Kar yağsa da kartopu oynasak.
    Önümüzdeki iki ayı bir geçirebilsek.
    Onu bir bulsam..
    *Cümlelerde şart anlamı bazı kelime ve eklerle de yapılabilir:
    Kursa devam etti mi kazanır.
    Büyüklerin yanında oturacaksın, ama konuşmadan.
    Seni gördükçe onu hatırlıyorum.
    Yarın geri vermek üzere alabilirsin.
    7. İstek Cümlesi

    Gerçekleşmesi mümkün olan veya olmayan dileği, arzuyu, isteği bildiren cümlelere istek cümlesi denir.
    İstek cümlesi istek ve dilek-şart kipleriyle yapılır; bu kiplerle birlikte "bari, tek, n'olaydı, keşke" kelimeleri de kullanılabilir.
    Çıkıp biraz dolaşalım.
    Dirilip kalksa da yapılanları bir görse.
    Bari doğru cevap verseydi.
    Her yere gitmeye razıyım, tek onu bulayım.
    N'olaydı bugünleri görmeyeydim.
    Keşke deprem olmasaydı.
    Bari insanlarımız dürüst olsaydı.
    Sonuç

    *Her cümle bu yedi cümle türünden en az birine dahildir.
    *Bir kere bütün cümleler ya olumludur ya olumsuz.
    ¦Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! >Ünlem, olumlu, istek
    Biz ki her şeyi görür ve anlarız. >Olumlu
    Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. >Emir, olumlu
    Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen pay hangisidir? >Olumlu, soru
    Fakat o göz kimde vardır? >Olumlu, soru
    Kimsede... >Eksiltili cümle
    Yalnız bizde... >Eksiltili cümle
    Bize artık hikâyeni anlatma!... >Ünlem, emir, olumsuz
    Ne lüzum var? >Anlamca olumsuz, soru
    "niçin" ile karıştırılmasın.

    Her yazar, kendinden önceki dönemlerdeki edebiyatçıların, hatta kendi döneminin yazarlarının eserlerinden az ya da çok mutlaka etkilenir. Bu etki, eserlerinde kendini hissettirir. Denilebilir ki her yazar, önceki yazarların bir devamıdır ve hiçbir yazar kendinden öncekilerden tamamen kopuk bir edebiyat geliştirememiştir.
    Ömer Seyfettin, hikâyelerini Maupassant tarzı denilen olaya dayalı bir hikâye geleneğine bağlı olarak yazarken, Sait Faik Abasıyanık, Çehov tarzı denilen durum ağırlıklı hikâye geleneğine bağlı kalmıştır. Ancak her iki hikayecimiz de gerek kurgu, gerek dil ve anlatım bakımlarından özgün eserler vermişler, taklitçilik yapmamışlardır.
    Şinasi, Şair Evlenmesi adlı tiyatro eserini yazarken geleneksel halk tiyatrolarımızdan orta oyunu ve Karagöz tekniğinden yararlanmış; bunun yanı sıra Batılı tiyatro tekniğini uygulayarak modern Türk tiyatrosunun temelini atmıştır.
    Anlatmaya bağlı edebî metinler incelenirken, metnin, aynı türde daha önce yazılmış olan örnekleriyle karşılaştırılması gerekir. Daha önce ya da aynı dönemde yazılan kendi türündeki eserlerle tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından benzer ve farklı yönleri tespit edilir. Metnin kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir. Böylece her metnin kendi tarzında daha önce yazılmış birçok metinden yararlandığı, metnin daha sonra yazılacak metinlere kaynaklık edebileceği vurgulanır.
    Anlama ve Yorumlama

    Anlatmaya bağlı edebî eserler, okuyucunun kültürüne, anlayışına, zevkine, içinde bulunduğu duruma ve psikolojik hâline göre yeni anlam değerleri kazanır. Nitekim "Madam Bovary" adlı roman, toplumun değer yargılarına ters düşmekle suçlanmış ve bundan dolayı yazarı mahkemede yargılanmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda bu eser, dünya klasikleri arasında yer almıştır.

    Edebî metinler, mecazla yüklü oldukları için tek bir anlam ifade etmezler. Bu metinlerde anlam okuyucunun ve yazarın o anda içinde bulunduğu psikolojik durumuna, bilgi seviyesine, kültür yapısına göre farklı boyutlar ve yorumlar kazanabilir, Bundan dolayı edebî metinler her okunduğunda farklı anlam değerleri kazanır.

    Bir edebî metin karşısında farklı okuyucuların farklı sonuçlara ulaşması, onların kişisel deneyimleri ve birikimleriyle ilgilidir. Her edebî metin yazılıncaya kadar yazara aittir; ancak eser yazıldıktan ve okuyucuyla buluştuktan sonra çok farklı anlamlar kazanabilir; yazarın eseri yazma amacının dışında mesajlar ortaya çıkabilir, bu durumda eser artık yazarın olmaktan çıkar.

    Gerçekte edebî eserde bir mesaj vardır. Her okuyanın farklı yorumlaması eserden değil, okuyucuların farklı kültüre sahip olmasından, sosyal çevresinden, eğitiminden ve o anki psikolojik durumundan kaynaklanmaktadır.

    Okuyucunun eğitim, kültür, psikolojik durumu değiştikçe eserden çıkan sonuç da değişecektir.
    Metin ve Yazar


    Her metin; yazarının hayatının, kültürünün, zevkinin izlerini taşır. Bunun için yazarın, sanatının oluşmasında etkili olan hayat hikâyesinin bilinmesinde yarar vardır.
    Bir edebî metnin tamamen yazarın hayatının ve kişisel özelliklerinin yansıması olduğunu düşünmek yanlıştır. Bunun yanı sıra edebî metinde yazarın kendi hayatını yansıtmadığını düşünmek de o kadar yanlıştır.
    Her edebî eser, yazarının hayatından, hayata bakış açısından, gözlemlerinden az çok izler taşır.

    0 yorum:

    Yorum Gönder

     
    Copyright (c) 2010 aygunhoca
    Sponsored by : Çalışma Kitabı